Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Burhan Karaçam /Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Mart 2010 - 06/02/2012
  •  

     

     

     

     

     

     Burhan Karaçam: Fenerbahçeli olmak üstün olmak demektir

     

     Burhan Karaçam denince akla hemen Yapı Kredi, Yapı Kredi denenince de akla hala Burhan Karaçam gelir. Bankacılık sektöründe onunla başlayan “Gelişim Fırtınası” hala dinmek bilmiyor, Sektör Burhan Karaçam’dan aldığı feyizle de ilerlemeye devam ediyor…  İlkleri Yapı Kredi’de hep onunla gördük. Şu an cüzdanımızdan eksilmeyen kredi kartları varsa, 24 saat bankacılık hizmeti alabiliyorsak, bireysel bankacılıktan yararlanabiliyorsak, internet hizmetlerini kullanabiliyorsak, hepsinde onun payı çok büyüktür. Hatta daha ileri giderek ve o günleri aynı banka içinde yaşayan biri olarak söylüyorum ki; gün gelmişti, Burhan Karaçam ismi bankanın da önüne geçmişti. İleriyi yaşayarak gören bu başarılı sektör kralı, aynı zamanda çocukluğundan beri sevdalısı olduğu Fenerbahçe Spor Kulübü için de yıllardır çalışıyor. Onun taraftarlık ruhu da çok farklı… Bize de “Fark burada” dedirtiyor.

     

     

     Fenerbahçelilik duygusu; estetikle, güzellikle, gücün birleşerek ortaya çıkardığı üstünlük duygusudur. Fenerbahçelilik işte bu. Bu duyguyu şu sıralar özellikle bayan voleybolcularımız bana çok güzel hissettiriyor.

     

      En sinirlendiğim şey; bazı oyuncuların kendilerini vermeden, o heyecanı bana ve taraftarlara yansıtmadan, kaygısız bir şekilde ortada dolanmaları. Yenilsinler ama terlesinler. O heyecanı ve mücadeleyi göstersinler. Tribündeki taraftarlarla gönül bağı içinde olduklarını, sahadaki oyuncunun göstermesi gerekir. Oraya kimse başka takımları seyretmeye gitmiyor.  Oyuncunun benim adıma orada hareket etmesini istiyorum. Bu duygunun sahadaki oyuncu tarafından paylaşılmadığını gördüğüm zaman isyan ediyorum.

     

      Dışarıda bulamadıkları imkânları burada gören, Fenerbahçe’nin değerini ve anlamını bilmeyen ve bize yakışmayan futbolculara da her zaman kapalı olmalıyız. Bununla birlikte yine de inandığım şey; Fenerbahçe’nin kendi iskeletini kendi kaynağından gelen sporculardan yetiştirmeye devam etmesidir. Altyapımız kendini durmaksızın güçlendirmelidir.

     

      Fenerbahçe Dergisi, ikinci yüzyılı yazarken de faydalanılacak çok önemli bir kaynak.

     

    - Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Burhan Bey?

     

    Babam Galatasaraylı; buna karşılık annem de çok koyu Fenerbahçeli olup, bir Cihat Arman hayranıydı. Evde Fenerbahçe hâkimdi. Ailemizde bildiğim kadarıyla hemen herkes Fenerbahçeli. Kuzenimin, ağabeyimin de etkisiyle Fenerbahçeli oldum. Küçük yaşlarda ilk maç seyredişim, 1950’li yılların sonunda Mithatpaşa Stadı’na giderek başladı. Evimizde yaşanan Fenerbahçe coşkusuyla, bu ilk maç bana çok heyecanlı geldi. O zamanlarda da İstanbul’da futbol, taraftarlık ve Fenerbahçeli olmak çok önemli olaylardı. Nüfusun o yıllarda az olmasına karşın, spor önemli bir unsurdu. Mahallede boş arsalarda futbol oynardık. Hayatımızın çok önemli bir parçasıydı. Çikletlerden futbolcular çıkar, niyetler çekilir, toplar çıkardı. Bir top bulundu mu, bütün mahalle peşinden koşardı. Şimdi eşim ve çocuklarımın ikisi de Fenerbahçeli. Hatta oğlum 19.07 doğumlu. Biz ailece iki bayramı birlikte kutluyoruz.

     

    - 1907 Derneği’nde aktif görevler aldınız, ilk yılları biraz anlatabilir misiniz?

     

    Ben Yapı Kredi Bankası’nda genel müdürken 1907 Derneği ile çok yakındık. Dernek bankanın diğer bölümlerinin yer aldığı binanın giriş katıydı. Zaten dışarıda başka yerde olması düşünülemezdi. 1907 Derneği birçok arkadaşımın desteğiyle meydana geldi. Çok da güzel bir düşünceyle bir araya geldik. Fenerbahçe’nin de böyle bir şeye ihtiyacı vardı. İlk zamanlar bu kadar çağdaş yapıda değildi. Fenerbahçe o zamanlar bugünkü çağdaş olanaklara da sahip değildi. Stadımız, gelişmiş ülke standartlarının çok altındaydı ve Fenerbahçe için bir şeyler yapmamız gerekiyordu. O bakımdan böyle bir grupla bunu daha ileriye götürmek ve daha çağdaş hale getirebilmek için çok çaba verdik. Zaten Fenerbahçe’nin tarihini de okuduğunuz zaman bunu çok açık bir şekilde görüyorsunuz. Her zaman daha iyiye ve daha güzele erişmek için çaba veriliyor. Fenerbahçe’yi seven böyle bir grubun özellikle iş adamlarından oluşan bir grubun Fenerbahçe’ye katkı yapan, önemli projeler üretebileceğini, önemli maddi ve manevi destekler verebileceğini düşünerek katıldım. O günden beri de gerek içerde, gerekse dışarıda bir üyesi olarak Fenerbahçe’ye gönül vermenin ötesinde verebileceğimizin de üstünde her şeyi verme çabası içindeyiz. Böylelikle Fenerbahçe duygusunu biraz daha yakından hissetmiş oluyoruz.

     

    - Asr-ı Fener kitabındaki katkılarınız göz ardı edilecek gibi değil…

     

    O bizim projemizdi ve aynı anda Fenerbahçe Spor Kulübümüzün de bir ihtiyacıydı. O dönemde de böyle bir ihtiyaç vardı. Farklı bir model oluşturduk. Biz de bunu görevimiz olarak algıladığımız için böyle bir çalışma içine girdik. Fenerbahçe’nin 100 yılıyla ilgili olarak; Fenerbahçe’ye yakışır, konuşulacak, yüzyıllar boyunca yaşayacak, ilk yüzyılını anlatacak bir eser olarak ortaya çıksın istedik. Onun için alışılagelmişin çok dışında şahane bir eser oldu. Ve layık olduğu ismi taktık “Asr-ı Fener” adını verdik.

     

    - Fenerbahçelilik duygusunu nasıl tanımlarsınız?

     

    Bana göre Fenerbahçelilik duygusu; estetikle, güzellikle, gücün birleşerek ortaya çıkardığı üstünlük duygusudur. Fenerbahçelilik işte bu. Bu duyguyu şu sıralar özellikle bayan voleybolcularımız bana çok güzel hissettiriyor. Oraya gittiğim zaman, o gücü estetik ve güzellikle beraber yaşıyorum. Heyecanımız; daha iyi sonuçlar alabilmek için... Biz çocukluğumuzda, gençliğimizde böyle duygularla maçlara giderdik. Fenerbahçe’de beş eksikli, altı eksikli olduğumuz zamanlarda bile ezeli rakibimiz Galatasaray’ı yenmişizdir. Hiçbir zaman eksiğiz, fazlayız diye korkmamışızdır. Bir güven vardı o zaman. Bugün bu takıma pek güven duyamıyorum: Bir korku, bir ürkeklik, bir endişe sürekli gelgitlerim var. Bizim kuşağımız buna alışkın değil, tepki veriyoruz. Umuyorum her şey daha iyiye gidecek. 

     

    - Hiçbir maçı kaçırmıyorsunuz. Maçlardaki tepkilerinizi sevinçlerinizi, üzüntülerinizi yakından görebiliyoruz ama bunları sizden dinlemek istiyoruz. Uğurlarınız var mı?

     

    Maçları, 1907 Tribünü’nde ikinci sıradan seyrediyorum. Çoğu zaman da aynı yerde oturamıyorum, çok gelen giden dostlarım olduğundan farklı yerler oluyor. Seyrederken bağırırım, çağırırım, uğurum da var ama onları söyleyemem. En sinirlendiğim şey; bazı oyuncuların kendilerini vermeden, o heyecanı bana ve taraftarlara yansıtmadan, kaygısız bir şekilde ortada dolanmaları. Yenilsinler ama terlesinler. O heyecanı ve mücadeleyi göstersinler. Tribündeki taraftarlarla gönül bağı içinde olduklarını, sahadaki oyuncunun göstermesi gerekir. Oraya kimse başka takımları seyretmeye gitmiyor. Oyuncunun benim adıma orada hareket etmesini istiyorum. Bu duygunun sahadaki oyuncu tarafından paylaşılmadığını gördüğüm zaman isyan ediyorum.

     

    - Sporla birebir aranız nasıl?

     

    Sporu hiç bırakmadım. Futbol, basketbol… Sürekli spor yaptım. Robert Kolejli olduğumdan bir takımda oynama fırsatım olmadı, hep okul çerçevesinde kaldım. Stresli ortamda çalışanlara en iyi önerim spordur. Örneğin Yapı Kredi Bankası’nda çalıştığım dönemde öğlen arası, yemek saatlerinde, ofisimin içinde çeşitli spor aktiviteleri yapardım. 12 yıl haftada en az üç veya dört gün spor hocaları gelir, bana spor yaptırırlardı. Duşumu alır, işime devam ederdim. Çocuklarımı da teşvik ettim. En stresli ortamlarımda spor yapmak bana hep bir çıkış hatta kaçış yolu oldu.

     

    - İş dünyasında duayen olmuş bir yönetici olarak Fenerbahçe’nin şu anki kurumsal yapısını nasıl değerlendiriyorsunuz?

     

    Kurumsal olma yolunda çok güzel adımlar atılıyor. Yönetim kademeleri arasındaki iş birliğinin, iletişimin ve her seviyedeki tanımların doğru yapılması lazım. Fenerbahçe’nin taraftar ve camia ile olan ilişkisi dışında kendi çalıştırdığı profesyonel kadrolarıyla olan ilişkisi, tesislerindeki işletim sistemleri vs. ile ilgili bilgileri bilmeden aslında fazla bir şey söyleyemem. Yalnız yöneticileri yakından tanıdığım için ve zaman zaman koşullarına bizzat şahit olduğum için onların ne kadar büyük yükler üstlenmiş olduğunu görüyorum. 

     

    - Fenerbahçe Spor Kulübü dev adımlar atmak ve döngüyü sağlamak adına devamlı taze kaynak yaratmak durumunda. Faaliyete geçen projeler hakkındaki düşünceleriniz ve bundan sonra daha neler yapılabilir, görüşleriniz nelerdir?

     

    Günümüzde CRM denilen iş tanımıyla bu kadar geniş kitlelerde çok fazla çapraz satışla yeni gelir kaynakları yaratabilmek mümkün. Bunların Fenerbahçe’nin yapabilecekleri ile ilgili hazır reçetesi yok. Fenerbahçe’nin bugüne kadar gerçekleştirdiği birtakım projeler zaten dünya ölçülerinde de örnek projelerdir. Bu projeler daha da geliştirilip yeni kaynakların da yaratılması lazım. Yeni yapılan tribünle ilgili taraftarların katkılarını görüyorsunuz. Fenerbahçeliliğin çok insanı buluşturduğu ve kaynaştırdığı ortamda, bu sinerjiyi iyi kullanmak lazım. Yeni projeler üretebilecek sahalar mevcut. Bunların ortak noktalarını, kesiştiği yerleri farklı farklı talepler, farklı farklı ihtiyaçlar açısından beklentileri de bulup onlara dönük ürün ve hizmetler geliştirilebilir.

     

    - Takımı nasıl buluyorsunuz? Yabancı futbolcuların takıma katkısı ne düzeyde sizce?

     

    Geçmişe bakarak da değerlendirdiğimiz vakit, bence, Fenerbahçe’ye çok kaliteli yabancılar geldiği gibi, maalesef beklentilerden uzak, standartları Fenerbahçe’ye uygun olmayan yabancı oyuncular da geldi. Ancak yetenek ve yetişme biçimi olarak bizden önde olanların, bizdeki genç sporculara model oluşturmaları çok önemli. Sadece oynamaları veya takıma katkıda bulunmaları için değil, aynı zamanda bir eğitici durumunda olmaları için de takımda olmalarını istiyorum.  Ama dışarıda bulamadıkları imkânları burada gören, Fenerbahçe’nin değerini ve anlamını bilmeyen ve bize yakışmayan futbolculara da her zaman kapalı olmalıyız. Bununla birlikte yine de inandığım şey; Fenerbahçe’nin kendi iskeletini kendi kaynağından gelen sporculardan yetiştirmeye devam etmesidir. Altyapımız kendini durmaksızın güçlendirmelidir.

     

    - Aslında en sevmediğim soru ama “En çok hangi futbolcuyu beğeniyorsunuz?” sorusunu sormadan geçemeyeceğim…

     

    Alex en beğendiğim futbolcudur, çok önemli bir sporcudur. Onu seyretmek bizim için çok büyük şans, çok büyük bir yetenek. Anelka’yı beğenirdim. Emre’yi beğeniyorum. Çok büyük bir yükü kaldırıyor. Gönülden oynadığını hissediyorum. Fenerbahçe takımını iten, tribündeki duyguları hisseden bir futbolcu olarak görüyorum.

     

    - İlklerdensiniz, bankacılık sizin önemli katkılarınızla gelişti. O bir açılımdı ve bilgi, görgü, cesaret meselesiydi, bunu başardınız. Teknoloji olarak ilerleme yolundayız. Şu an bankacılıkta internet ortamını güvenli buluyor musunuz?

     

    İnsanlara hizmet yönünde teknolojinin en iyi kullanıldığı sektörden biri bankacılıktır. İnternet ortamı güvenirlilik açısından son derece sağlam. Şimdiki gençler farkında değiller bir yirmi, sene öncesine gitseler, anlarlar. Yapı Kredi yaptığı atılımlarla çok avantajlı çıktı. 24 saat bankacılık, bireysel bankacılık, kredi kartları, telefon bankacılığı, Almanya’da, Moskova’da şube, elektronik bankacılık, debit kartlar hep bizim zamanımızda çıktı. Yapı Kredi’nin çok ciddi atılımlar yapması karşısında diğer bankalar ürkek davrandı. Ne olacak diye beklediler. Bizi izlediler başaracak mıydık, batacak mıydık? Oradaki o bekleme süresi kısa olduğu halde Yapı Kredi daha da ileri gitti. 1998 sonuna gelindiğinde sektör birincisiydi. Bu nedenle Yapı Kredi bunu başarıyla yaptı.

     

    - Türkiye’ye ilk kredi kartını getiren kişi olarak size sormak istiyorum: Bugün kredi kartları sağlıklı olarak kullanılıyor mu? Şu an cüzdanınızdaki kart sayısını görmek istesem gösterir misiniz?

     

    Kredi kartı bir ödeme aracı. Kredi kartı kullanımı maalesef yanlış. Türkiye’de kredi kartı, kredi borcu ödeme olarak kullanılıyor, amacı dışına çıktı. Bakın göstereyim; benim iki adet kartım var; ikisi de Yapı Kredi’den… Bu da bana yetiyor. Türkiye’ye kredi kartını getiren kişi olarak hem Türkiye’de hem de dünyanın çeşitli ülkelerinde sadece bu iki kartla işimi görüyorum. Bazı arkadaşlar cüzdanlarını açıyor, kredi kartlarından geçilmiyor. Bir Yapı Kredi Visa bir de Yapı Kredi Master kartım var. Bir hata veya çalışmama durumu olursa başka kanaldan girerim diye ikisini tutuyorum. Ben bunu sağlayabiliyorsam başka insanların da çok fazla kart taşımalarına gerek yok diye düşünüyorum.

     

    - Halen kendi isminiz ve başkanlığınız altındaki Stratejik İş Geliştirme ve Değer Kazandırma AŞ. Danışmanlık şirketinizle ülkemiz reel ve finans sektörüne hizmet vermeye devam ediyorsunuz. Gündeminiz nasıl geçiyor?

     

    Bugün bazı proje çalışmalarım oluyor. Sanayi, mali, teknoloji stratejileri geliştiriyorum. Gayrimenkul geliştirme, proje tasarım ve uygulamaları konularında yardımcı oluyorum. Uygulama derken her açıdan tek tek idari, finansal olarak tabii.

     

    - Taraftarlara mesajınızı alabilir miyim?

     

    Kulübü daha ileriye götürecek projelere kendi olanakları çerçevesinde destek olmaktan kaçınmasınlar. Daha duyarlı taraftar olsunlar. Sadece izleyici olarak değil, proaktif seyirci olmalarını istiyorum. Pasif olmasınlar. Yeni kuşakların bu bayrağı bizden teslim almalarını istiyorum.

     

    - Fenerbahçe Dergisi ile ilgili görüşlerinizi paylaşır mısınız?

     

    Fenerbahçelileri hem birleştiren, hem eğiten ve güncel konuların içinde Fenerbahçelileri bütünleştiren bir mecmua. İleriye dönük olarak da arşiv niteliğinde korunması gereken bir eser olarak görüyorum. İkinci yüzyılı yazarken de faydalanılacak çok önemli bir kaynak.

     

      Burhan Karaçam kimdir? 

    Burhan Karaçam 1949’da İstanbul’da doğdu. 1964’te Tarsus Amerikan Koleji’nden, 1968’de Robert Kolej’den ve 1972’de Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi Bölümü’nden mezun oldu. 1972-81 yıllarında Arthur Andersen’in Londra ve İstanbul ofislerinde görev yaptı. Arthur Andersen İstanbul Ofisi kurucu ortaklarındandır. 1981’de Pamukbank’ta genel müdür yardımcısı olarak bankacılık kariyerine başladı. 1984-87 arasında, İzmir’de Egebank Genel Müdürlüğü görevinde bulunduktan sonra 1987 Ağustos ayında Yapı Kredi Bankası Genel müdürü oldu. Ayrıca 1992-99 yıllarında Çukurova Holding Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi’nde yer aldı. Şubat 1999’da Çukurova Grubu’ndaki görevlerinden ve Yapı Kredi’den ayrıldı. Bankacılık sektörü yine onun yönetiminde bulunduğu yıllarda kültürel, sanat ve kitap yayınları gibi çalışmalara öncülük yaparak sosyal bir yapı kazandı. Ayrıca Turkcell ve Superonline, Yapı Kredi’nin projeleridir. Yapı Kredi Bankası’nda 12 yıl gibi uzun bir dönem geçirdi. Yine 1999 yılında kendi ismi ve başkanlığı altında Stratejik İş Geliştirme ve Değer Kazandırma A.Ş.’yi faaliyete geçirdi.  

      



    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi1
    Bugün Toplam15
    Toplam Ziyaret209840
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu