Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Saffet Akbaş Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Aralık 2012 - 14/02/2014
  •  

     

     

     

    Saffet Akbaş kimdir?

    İstanbul Gaziosmanpaşa’da doğdu. İlçenin takımında uzun yıllar forma giydikten sonra, önce 1992-1993 yıllarında Ayvalıkgücü, ardından 1993-1994 yıllarında Karşıyaka, Denizli ve oradan da 1994-1995 yıllarında Vanspor’a transfer oldu. Daha sonra 1995-1996 sezonunda Fenerbahçe forması altında şampiyonluğu da yaşayan milli futbolcu, 1998 yılında 6 aylığına Ankaragücü’ne kiralık gitti. Yeni sezonda takımın başına geçen Rıdvan Dilmen’in isteği üzerine tekrar Fenerbahçe’ye geri döndü. 2000-2001 sezonu Diyarbakırspor’da bir yıl kiralık olarak oynadı. Fenerbahçe’de sözleşmesi bitince İstanbulspor’a transfer oldu. İstanbulspor’da yeşil sahalara veda etti. İstanbulspor’un ve Malatyaspor’un yardımcı antrenörlüğünü yaptı. 2009 yılından beri de TFF’de İstanbul Bölge Teknik Sorumlusu olarak çalışıyor.

    NOT: SİBELİN SAHASI VİNYET GİRECEK

    FOTO: Ahmet Hopyar

    BAŞLIK: Saffet Akbaş: “Bir oyuncu Fenerbahçe’deyse; kaliteli olduğundandır”

     GİRİŞ SPOTU: Tandem olayını en iyi beceren stoperlerden birisiydi. Onu bir futbolcudan daha çok sarı laciverte âşık bir Fenerbahçeli, koyu bir taraftar olarak da görebiliyoruz. O Saffet Akbaş, gün geldi Fenerbahçe’nin efsane 1996 şampiyonluğunda yer aldı, şu anda da her ortamda Fenerbahçe’yi savunması bu yüzdendir… Onun için “adam gibi adam” diyorlar. Açık sözlü de… Ve söz Fenerbahçe’ye geldiğinde de bakın neler diyor: “Bir oyuncu sizin hayalinizdeki gibi oynamayabilir ama sizin hayalinizdeki gibi gelişmiyor olaylar. Onu oynatan hocası, hocasına saygı göstereceksin, hocayı getiren yönetim, yönetime saygı göstereceksin, yönetimi getiren kim? Taraftar. O zaman kendi-kendine saygı göstereceksin. Sabredeceksin. Bir oyuncu Fenerbahçe’de oynuyorsa kaliteli olduğu için ordadır.”

    ARA SPOTLAR:

    01: Aykut Kocaman İstanbulspor’da antrenördü, bonservis bedelimi yatırarak beni oraya aldılar. Aykut Kocaman hep düzgün insandır, hem de iyi bir antrenördür. Benim çalıştığım dönem içerisinde bana çok yararları olmuştur. Hem vizyon bakımından hem de yaşantı biçiminde bende çok artıları vardır. Futbolu iyi bilir, çok iyi etüt eder. Ama elinizdeki kadroya göre oynarsınız. Antrenörlüğü tartışılmaz, ben çok beğeniyorum.

    02: Mayıs ayı sonunda transferimle ilgili görüşmek için Fenerbahçe’ye gittim. Ama buna bir türlü inanamadım, bir hayaldi benim için, hatta arkadaşların şakası olduğunu ve başkanın sesini taklit ediyorlar sandım. Şaka diye aileme bile söylemedim. Benimle dalga geçerler diye düşündüm.

    03: Her Fenerbahçelinin bu tesisleri mutlaka görmesi gerekir. Aziz Başkan kulübü çok büyük yerlere getirdi. Çizgisini her zaman yukarı çıkıyor. Ne yapılıyorsa doğrusu yapılıyor, destekliyorum. Topuk Yaylası’na hayran kaldım. Ben diyorum 30, siz deyin 20 sene… Başka hiçbir kulüp bu tesislere yetişemez. Kim ne söylerse söylesin, çizgisi her an yukarı çıkan bir kulüp… Doğru yoldalar; sonuna kadar da arkalarındayım.

    - Nasıl Fenerbahçeli oldunuz Saffet Bey?

    Annem - babam Boşnak’tı, ben İstanbul’da doğdum. Futbola da İstanbul’da başladım, o zamanlar mahalle aralarında Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaraylı oyuncular olurduk. Gaziosmanpaşa’da sokağa çıktığınızda çocuklarla, arkadaşlarınızla maçlar yapıyorsunuz, işte o zamanlar hangi takım popüler, onların isimlerini kullanarak mesela kendinize Cemil Turan diyorsunuz, Alpaslan, Datcu diyorsunuz bu şekilde onları model alıyorduk. Ağabeyimin de Fenerbahçeli olması nedeniyle Fenerbahçeliliğim başladı. Ağabeyim koyu Fenerbahçeliydi. Ailede de birisi bir takım tuttuğu zaman ondan da etkilenmiş olabiliyorsunuz. Tabii örnek verdiğim bu futbolcuların da Fenerbahçeli olmamda büyük etken oldular.

    - Peki, spor yaşamınız nasıl başladı?

    Sokak arasında arkadaşlarla böyle maçlar oynarken Gaziosmanpaşa Kulübü de evimize çok yakındı. Beni oynarken görüp 10 yaşımda oraya çağırdılar ve orada lisansım 18 yaşımda çıktı. Futbol oynuyoruz ama para falan düşünmüyorsunuz, hiçbir şey düşünmüyorsunuz, her şeyiniz orada, arkadaşlarınızla beraber gidiyorsunuz. Daha sonra askerliğimizi yaptık, geldik. Birileri aldı beni ve “Seni başka takıma götürelim.” dediler. “Ayvalıkgücü” dediler. Biz de “Tamam hadi gidelim.” dedik.

    -Bambaşka bir yer… Ayvalık ve devamında başka yöreler ve iller de var. Neler yaşadınız oralarda?

    Ayvalık’a gittim. Ayvalık’ın neresi olduğunu bilmem, yolu nedir bilmem. Bir gece yarısı götürdüler. Fakat sabah kaçıp geri dönmek istedim. Evinizden ilk kez dışarı çıkıyorsunuz, para düşünmüyorsunuz aileden de uzak diye panik yapıyorsunuz. Gaziosmanpaşa’dan çok dışarı çıkmamışımdır. Böylece profesyonel futbol hayatım başladı, derken Ayvalıkgücü Kulübü’nden, bonservisimin ödenmesi karşılığında Karşıyakaspor Kulübü’ne, oradan da Denizlispor’la anlaştım, beni 3-4 gün beklettiler cevap vermediler. Otelde tek başıma kaldım ne arayan ne soran oldu. Bu süre içinde çok sıkıldım, sinirlendim, atladım arabaya evime geri döndüm. Profesyonelim ama amatör gibi davranıyordum. Ben para istemiyorum ama zorla para veriyorlar, oynamak istemiyorum, futbolu bıraktım diyorum. Gene de ısrar ediyorlar. Bir sene Ayvalıkgücü, bir sene Karşıyakaspor’da futbol oynadım. 18 yaşında Gaziosmanpaşa sporda profesyonel olmuştum zaten. Denizlispor’da da oynadıktan sonra Vanspor’la anlaştım. Van’a gittim. Çok iyi bir dönem geçirdim, başarıyı yakaladık ve birinci lige çıktık.

    - Anlaştığınız bu kulüplerden maddi olarak istediğiniz karşılığı aldınız mı?

    Benim pek para ile işim yoktu. İlk üç kulübün her biri bir araba parası gibiydi tabii gezecek benzin yoktu, ilk kez Vanspor’dan 1000 lira almıştım. Van’ın nerede olduğunu bile bilmiyordum, anlaştıktan sonra haritaya bakmış ve ne kadar uzak olduğunu anlamıştım. Van dediğim gibi gerçekten güzel bir dönemdi.

    - Ve hayalinizdeki kulüp Fenerbahçe’ye transferiniz nasıl gerçekleşti?

     

    Daha sonra Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Şen beni aradı ve beni istediğini, kimseye söz vermememi söyledi. Mayıs ayı sonunda Fenerbahçe’ye gittim. Ama buna bir türlü inanamadım, bir hayaldi benim için, hatta arkadaşların şakası olduğunu, başkanın sesini taklit ediyorlar sandım. Şaka diye aileme bile söylemedim. Benimle dalga geçerler diye düşündüm. Cemşit Hoca aradı beni -tercümanlık yapıyordu takımda -. Daha sonra telefonla beni aradılar, Ali Başkan’ın Levent’teki evine gittim. Beni takıma almak istediğini söyledi ve iki seneliğine anlaştım. O an inanmıştım. Ne kadar istediğimi sordu. Tabii ben hiç para lafı etmedim. Kendisi de bana 10.000 lirayı uygun buldu. 1000 lirada peşin vereceklerdi. Tabii imza öncesi kulübe şık gitmek istedim ve çok ilginçtir Taksim Beyoğlu’nda Vakko’ya girdim, tepeden aşağı giyinmek istediğimi söyledim. “Emin misiniz?” diye alaycı bir tavırla sordu. “Evet” dedim. “Bakın, bunlar pahalıdır.” Dedi, satıcı. Vakko’nun bile ne düzeyde bir mağaza olduğunu bilmediğimden içimden “Pahalıysa pahalıdır. Kolay mı? Fenerbahçe’ye imza atacağım.” dedim, ama satıcı öyle bir kıyafet seçmiş ki bana, renkler lacivert ve sarıydı, beni tanımadan bu renkleri seçmişti. Ayakkabıyı giymek için şöyle bir altına baktım. 120 liraydı. “Ayakkabıya ihtiyacım yok.” dedim. Sonra “Kemere de ihtiyacım yok.” dedim. Sonra sadece takım elbise ve gömleğe karar vererek “Cebimde 5 milyon var bunu kaparo olarak bırakayım.” dedim. Satıcı “Kardeşim 850 milyon tutuyor. Hepsi 5 milyon kaparo olur mu?” dedi. Kim olduğumu söylemeden ikna ettim. Nüfus cüzdanımı bıraktım. “Pantolon paçaları hazır olunca iki gün sonra gelip alacağım, bana güven daha sonra beni göreceksin.” dedim. Nasılsa inandı ve kabul etti. Daha kulüpten parayı almadığım için dayıoğlundan borç para aldım. Kıyafetleri bir an önce alıp, giyinip Fenerbahçe Spor Kulübü’ne gittim. Orada Serkan Acar’ın yanına uğramak istedim, bir sürü gazeteci var, neyse ki o sırada Serkan Ağabey geçti, O da bana “Gel Saffet” deyince herkes “Aaa Saffetmiş bu” demeye başladılar. İmzaları attık. Formalar giyiliyor, resimler çekiliyor, kendimi damdan düşmüş gibi hissediyorum. Fenerbahçe’ye geçişim çok hızlı oldu, bu arada antrenmanlarda basın resim almak istiyor, röportaj yapmak istiyor… Bunun gibi şeyleri hiç sevmiyordum çünkü çok sıkılıyordum ve alışık değildim bu tür ortama. Sizi istedikleri gibi çeviriyorlar. Şimdi daha farklı bakıyorum tabii hatta basında birkaç kişiye ters çıkmanın da yararlarını gördüm diyebilirim. Böylece Fenerbahçe hayatım başladı.

    -Adaptasyonunuz, ilk dönemleriniz nasıl geçti?

    1995-96 sezonuydu. O zamanlar kaptan Selim Soydan’dı. Teknik direktör de Brezilya’dan Carlos Alberto Parreira’ydı. Kimseyi tanımıyor doğal olarak, 40 kişiyi elemeden geçirdi. 25 kişi seçerek Brezilya’ya kampa gittik. Brezilya’da saat farkına alışmamız için izin verdi hoca. Hem bilgili hem akıllı bir antrenördü. Bu da ender rastlanır. Aramızda maçlar yapıldı. Fakat ben hep kenarda bekletildim. İki üç pas yaptım o kadar. Çok kızmıştım orada. Bir bakabilirdi. Benim haricimde herkesi oynattı. O zaman niye götürdün diyerek kendi içimde kurgulamaya başladım. Çok üzüldüm. Cevap da bulamıyordum.

    Bir süre takımda hep bekletildim, kenarda tutuldum. Bir gün dinlenme odası koridorunda Dr. Mehmet Ünal doktorla karşılaştım “Nasılsın?” diye sordu. Ben de “Ne yapayım avare avare dolaşıyorum” dedim, durumu anlattım.

    O da bana “Unuttum söylemeyi sen yarınki maçta oynuyorsun.” dedi. Derin bir nefes almıştım. “Beni denemeyi bile istemeyen antrenör yarınki maçta beni niye oynatsın?” dedim. Sonra hoca beni çok beğenmiş hatta “Saffet varken niye yabancı oyuncu aldınız? O hakkımızı başka yerde kullanırdık.” demiş. Tabii duyunca bu bende şevk uyandırdı, özgüvenim arttı, takımımda herkes beni daha yeni tanımaya başlamıştı. Kadroda Rüştü - Murat - İlker - Uche - Högh - Oğuz - Erol - H.İbrahim - Tayfun - Tarık - Bülent - Boliç - Kemalettin - Feyyaz - Aykut - Aygün - A.Nail - Emre - Serkan - Atkinson - Saffet - Engin - Ahmet vardı. Oyuncuların size yakınlaşması sizin oyun gücünüzle anlaşılıyordu size daha yakın farklı davranıyorlardı. Ben hocanın görmesi gereken her şeyi en iyi olarak yaptım ve yaptığıma inanıyorum. Lig maçları başladı ama ben 16 kadrosunun içinde yer alamıyordum. Fakat benim açımdan bir problem yoktu, sıramı bekliyordum idmanlarımın hiçbirini yarım yapmıyordum, hem futbolcuların hemen hepsi elit oyunculardı ve benim de o formayı yakalayabilmem için daha çok çalışmam gerekiyordu. Ve o şans geldi bir Galatasaray maçıydı, o döneme denk geldi bir derbi maçına… O sene Hakan Şükür gol şampiyonu olmuştu, çok iyi bir oyuncu karşısında iyi bir oyun sergilediğimi düşünüyorum. Bu maçtan sonra hocanın bakış açısı değişti. Bana daha farklı bakmaya başladı. Beni oynatmaya başladı, ben stoperdeki yerimi aldım. Bu seferde Högh’ü kullanamıyordu. Högh için oyunda bayağı yer değişiklikleri yaptı. Hem taraftar hem yönetim baskısında dolayı hoca direneceği yere kadar direndi, Högh de Uche de iyi oyunculardı. Ben zaten takımın genelinde daima hep iyi şeyler söylerdim ve söylemişimdir. Çünkü iyi insanlardı ve iyi futbolcuydular. Ama onların bizim için aynı şeyleri söyleyeceklerine inanmıyorum. Bunu net olarak söyleyebilirim. Yabancıların bize bakış açıları çok farklıydı. Ben iyi olanın arkasında dururum ama burada verilen ödünler neticesinde çok serbesttirler daha özgürler.

    - Örnek verirseniz…

    Mesela Fenerbahçe Spor Kulübü’nde başıma gelmedi ama bizim paramız 2-3 ay geç verildiğinde ses çıkarmayız belki biz kulübün içinde bulunduğu parasal sıkıntıyı biliriz ama yabancılar öyle değildirler. Maç günü mesela pazar günü maça gideceğiz, parası gelmeden otobüse binmezler. Bir şekilde paraları tedarik edilir bulup, teslim eder getirirler öyle maça giderler, ama bize gelince para verilmediğinde aynı şekilde davrandığımızda “Pekâlâ, sen maça gelme, kalabilirsin yerine başkasını buluruz.” derler. Birilerine bu tavizleri yaptığınızda takım içinde huzursuzluk baş gösterir, kendi aralarında sıkıntı meydana gelir.

    -  Toplam ne kadar zaman Fenerbahçe Spor Kulübü’nde oynadınız?

    1995’de başladım. 2000 yılında resmi bir şekilde ayrıldım. 1998 senesinde 3 ay kadro dışı bırakıldım. O üç ay zarfında kiralık olarak Ankaragücü Kulübü’ne gittim. 1999 yılında Rıdvan Dilmen Hoca geldi, tekrar geri çağrıldım. Zdeněk Zeman Hoca geldi. Sonra Turhan Sofuoğlu Hoca geldi, o sezon kötüydü. Bizi kiralık olarak Diyarbakırspor’a verdiler. Dönüşümde de Aykut Kocaman, İstanbulspor’da antrenördü, bonservis bedelimi yatırarak beni oraya aldılar.

    -Yeri gelmişken, hocamız ile ilgili görüşlerinizi de bizimle paylaşır mısınız?

    Aykut Kocaman hep düzgün insandır, hem de iyi bir antrenördür. Benim çalıştığım dönem içerisinde bana çok yararları olmuştur. Hem vizyon bakımından hem de yaşantı biçiminde bende çok artıları vardır. Futbolu iyi bilir, çok iyi etüt eder. Ama elinizdeki kadroya göre oynarsınız. Antrenörlüğü tartışılmaz, ben çok beğeniyorum.

    - Aslına bakarsanız Fenerbahçe’de belki de daha uzun yıllar oynayabilirdiniz… 

    Evet bazı şanssızlıklarım oldu. Hakkımda özellikle dönemin gazetecileri tarafından yanlış değerlendirmeler yapıldı. Yerden yere vurulduğumu bilirim. Yinede problem etmedim. Zaten çalıştığım bütün hocalar bana ya “doğru adamsın” ya da “adam gibi adamsın” demiştir. Bu gurur bana yeter!

    - Futbolu bıraktıktan sonra neler yaptınız?

    2005’de futbolu bıraktım. 30-32 yaş futbolda en iyi zamandır. Antrenörlük kariyerim başladı, tecrübeme göre İstanbulspor’da yardımcı antrenör oldum. Naci Hoca ile çalıştım, bir sene orada kaldım. 6 ay kadar da Malatyaspor’da yardımcı antrenör oldum. 2009’da TFF’ye girdim. Halen de çalışmaktayım. Burada İstanbul bölge teknik sorumlusuyum. Bütün iyi sporcuları bulmaya çalışıyoruz. İstanbul amatör takımların hemen hemen hepsini geziyorum.

    -Türk futbolunun daha fazla gelişebilmesi için yapılması gerekenleri aktarır mısınız?

    Türkiye’de bir takım şeylerin muhakkak değişmesi lazım. Yetkili insanların el atmasında da yarar var. Altyapı antrenörlerinin çoğunun değişmesi gerekir. Kendilerini geliştirmesi gerekir. Sorumlu kimdir bilemiyorum. Siz çocuklara ne verirseniz, onu alırsınız. Beslenme diyoruz, dinlenme diyoruz. Ne yazık ki bütün büyük takımlar dâhil bunun hiçbiri hemen hemen yok gibi. Her şey oradaki yetkili kişinin bakış açısına bağlı. Maddi problemler de cabası tabii ki…

    - Tesislerimize sık sık gelebiliyor musunuz?

    Lefter Küçükandonyadis Tesisleri’ne geliyorum en çok. İnanılmaz derecede güzel tesisler yapılmış. Her Fenerbahçelinin bu tesisleri mutlaka görmesi gerekir. Aziz Başkan kulübü çok büyük yerlere getirdi. Çizgisini her zaman yukarı çıkıyor ne yapılıyorsa doğrusu yapılıyor, destekliyorum. Topuk Yaylası’na hayran kaldım. Ben diyorum 30, siz deyin 20 sene… Başka hiçbir kulüp bu tesislere yetişemez. Kim ne söylerse söylesin, çizgisi her an yukarı çıkan bir kulüp… Doğru yoldalar, sonuna kadar da arkalarındayım.  

    - Taraftarlarımız için neler söyleyeceksiniz?

    Taraftarları yakından takip ediyoruz. Bazılarını tenzih ederek söylüyorum çok çabuk dolduruşa geldiklerini izliyorum. Basının yazdıklarından hemen etkileniyorlar. “Bu sporcu iyi, bu sporcu kötü” diye hemen karar veriyorlar. Fenerbahçelilik asla bu değildir. Burada herkese saygı göstereceksin. Ben şunu tutuyorum, ben bunu tutuyorum değil, ben Fenerbahçeliyim diyeceksin. Olaya böyle bakmak zorundayım diyeceksin. Burada oynayan herkese saygı göstereceksin. Bir oyuncu sizin hayalinizdeki gibi oynamayabilir ama sizin hayalinizdeki gibi gelişmiyor olaylar. Onu oynatan hocası, hocasına saygı göstereceksin, hocayı getiren yönetim, yönetime saygı göstereceksin, yönetimi getiren kim? Taraftar. O zaman kendi-kendine saygı göstereceksin. Sabredeceksin. Bir oyuncu Fenerbahçe’de oynuyorsa kaliteli olduğu için ordadır.

    - Son olarak Dergimiz hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

    Fenerbahçe Dergisi her ay düzenli olarak geliyor. Derginin çok iyi bir okuyucusuyum. Dergi sayesinde her bilgiye ulaşıyorum. Röportajlar da süper. Faruk Başkanımın da yazıları, röportajlar çok hoşuma gidiyor.

    KUTU OLACAK

    BAŞLIK: Taraftarlar Saffet Akbaş için neler dediler?

    ·         Fenerbahçe’de kadroya Tayfun Korkut’un sakatlanmasıyla sürekli olarak girebilmiş oyuncu. “Ne alakası var Tayfun orta sahanın solunda, Saffet ise stoperde oynuyor” diyebilirsiniz. 1996-97 sezonunda Lazaroni yönetimindeki Fenerbahçe’de Tayfun Korkut, bir Beşiktaş maçı öncesi ısınma hareketleri yaparken ciddi şekilde sakatlanır. Tayfun’un ilk yarıyı kapatmasının anlaşılmasından sonra Lazaroni, alternatifler aramaya başlar. Mustafa Doğan, Tuncay Akgün, Bülent Uygun, Tarık Daşgün gibi oyuncular, bu bölgede denenmesine karşın bir türlü istenen randıman alınamaz. Bunun üzerine Lazaroni, defansa gözünü diker. Bir Trabzonspor maçından başlayarak Högh’ü tandemden çekip orta sahanın soluna kaydırırken, Saffet’i de Uche’nin yanına monte eder. Parreira döneminde özellikle Uche’nin milli maçlar için ülkesine gittiği zamanlarda tandemde oynamaya alışmış Saffet de sezonun ikinci yarısının ortalarına kadar bu bölgede başarıyla görev yapmıştır. Fenerbahçe, deplasmandaki Manchester maçından itibaren Şampiyonlar Ligi’nde de bu düzenle oynamış ve Saffet, tüm bu zor maçlar boyunca hiçbir zaman “şimdi orda Högh olsaydı” dedirtmemiştir.

    ·         Parreira’nın prensi olup 95 -96 sezonunda Fenerbahçe ile şampiyonluk yaşadı. Futbol dünyasında “K. Saffet” olarak meşhur oldu. Högh’ün olmadığı maçlarda forma giyip iyi maçlar çıkardı. İtalya’da alınan Parma yenilgisinden sonra takımdan uzaklaştı. Libero olmasına rağmen bir maçta 10 numaralı formayı da ıslatmışlığı da vardır.

    ·         Adı geçince aklıma sadece Parma kelimesi geliyor.

    ·         Çubukluya âşık bir Fenerbahçe sevdalısı. Fenerbahçe’nin efsanevi 1996 şampiyonluğunda vardı, çoğu maçta oynadı, Manchester galibiyetinde, Trabzon deplasmanındaki galibiyette ilk 11’deydi.

    ·         Şu anda da her yerde Fenerbahçe’yi savunması bu yüzden.  Şükrü Saracoğlu’nda izliyor çoğu maçı ve bir taraftardan ötesi…

    ·         Twitteri takip edilesilerden: https://twitter.com/#!/Saffet_akbas)

    ·         Aykut Kocaman’ın İstanbulspor’dan istifası üzerine basın toplantısında ağlamış içi dışı bir futbolcu.

    ·         Günümüz Türk futbolunun belki de en şahsiyetli, en delikanlı futbolcusu…




    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi1
    Bugün Toplam10
    Toplam Ziyaret209861
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu