Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Kenan Evren/Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Mayıs 2006 - 16/12/2009
  •  

     

     

     BİR DEVRİN LİDERİYLE HER DEVRİN TAKIMINI KONUŞTUK!   br> 

      İz bırakanlardan olmak ve hayatımızın sonuna kadar üretmek ve üretmek... Bunlar, çalışkan insanların hayat felsefesidir. 7. Cumhurbaşkanımız Sayın Kenan Evren işte bize bunun somut bir örneğini veriyor. Bugün 88 yaşında. Kendi adına kurduğu vakfı, sergileri, kitapları ile en üst noktaya gelinse de ileri yaşlarda daha neler yapabileceğinin göstergesini sunuyor.

     .

    Devlet büyüğümüz Sayın Kenan Evren 1918 yılında Manisa ilinin Alaşehir ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Alaşehir, Manisa, Balıkesir ve İstanbul’da sürdürdü ve Maltepe Askerî Lisesi’ni bitirdi. 1938 yılında Kara Harp Okulu’nu, 1949 yılında Harp Akademisi’ni bitirdi. Türk Silahlı Kuvvetler’in bütün komuta kademelerinde ve üst rütbelerde görevini sürdürerek, Ordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan sonra, 7 Mart 1978’de Genelkurmay Başkanlığı’na atandı. Bu görevi sırasında, 12 Eylül 1980’de yapılan askeri müdahale ile diğer görevleri yanında Devlet Başkanlığı görevini de üstlendi. 7 Kasım 1982’de halk oyuna sunulan ve kabul olunan Anayasa ile Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. 9 Kasım 1989 gününde, görev süresini tamamladı.

    O yıllarda üst düzey yöneticiler, sanatçılar, politikacılar tuttukları takımı fazla belli edemiyorlardı. Ama zaman içinde halkımızın açık görüşünden de destek alarak gönüllerinden geçen takımı saklamamaya başladılar. Sayın Kenan Evren Paşamız da yıllardır gönül verdiği takımı Fenerbahçe için beslediği duygularını, görüşlerini bizimle paylaştı.

    Tüm hazırlıklarımız tamamdı. Marmaris’e büyük bir heyecanla girdik. Kenan Evren Bulvarını geçip Armutalan’a vardığımızda Paşamızın evi göründü. Tüm çalışanlar Fenerbahçeli olup hepsi büyük bir heyecanla bizi bekliyorlardı. Paşamızın özel hemşiresi Perihan Şenol Hanım, onun kızı Damla Şenol ve paşamızın kızının torunu Arda bizi büyük bir sevinçle Fenerbahçeli kıyafetleriyle karşıladılar. Salona girdiğimizde ise nihayetin de 7. Cumhurbaşkanımız Sayın Kenan Evren’e ulaştık. Bir an hafızamda 1980’li yılları canlandırdım. Ve paşamızın demeç üzerine demeç, röportaj üzerine röportaj verdiği ardı arkası gelmeyen yıllar, süreçler... Spor herkesi birbirine bağlar. Bu zamana döndüğümde ise; her şeyden uzak, dünyanın en güzel aktivitesinden ve herkesin ilgisini çeken bir konudan, spordan söz edecektik. Bir de konu Fenerbahçe’yse keyfinden geçilmez olacaktı. 7.Cumhurbaşkanımız Sayın Kenan Evren kamu yararına Kenan Evren Eğitim Kültür Vakfı (KEV)’nı kurmuş, Marmaris’te Evren Paşa İlköğretim Okulu’nu yaptırmış, okulda en modern ve uygar batı medeniyeti kuralları uygulanmakta. Bu nedenle de okulun sloganı “Uygarlığın Okulu” olmuş. Paşamızın gönlündeki Sarı- Lacivert renkler de iç ve dış mekanlarına, duvarlarına yansımış.
    7. Cumhurbaşkanımız Sayın Kenan Evren ile Fenerbahçe başta olmak üzere her konuda sohbet ettik. Sonrasında KEV’na ait olan okulları gezdik. Vakıfla bir kez daha gurur duyduk. Her şeyin başının eğitim olduğunu ve bir şekilde destek olmamıza önderlik ettiği için kendisine teşekkür ediyoruz ve Fenerbahçe Dergisi olarak saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz. 


    - Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerli oldunuz paşam?

    Lise tahsilime Kadıköy Lisesi’nde başladım. Yıl 1933, okulumuz “Kadıköy Lisesi” Fenerbahçe stadyumunun yanındaydı. Bugünkü adıyla Kenan Evren Anadolu Lisesi. Fenerbahçe maçları olduğu zaman muhakkak stada giderdik. Kadıköy’de oturup da Fenerbahçeli olmamak mümkün değildi, işte Fenerbahçeli oluşum böyle başladı.

    - Okul yıllarınızda sporla ilgilendiniz mi?

    Okul sıralarında çok iyi bir atlayıcıydım. Birdirbirde benim önüme geçen olmazdı, arkadaşlar bana “Gel seni Fenerbahçe’ye kaydettirelim orada devam et” dediler. “Daha çok küçüğüm, olmaz” demiştim. Ama o gün bu gündür Fenerbahçeliliğim devam ediyor. Ortaokulu Manisa’da okudum, okuldayken futbol oynardım. O zamanlar paramız kâfi gelmediğinden bezleri sarar, top yapardık. Bazen de lastik toplar vardı, onları alırdık ama ufak gelirdi, evden gelen param 2,5 TL idi. Lise çağında askeri mektebe geldikten sonra da jimnastik takımındaydım. Jimnastiği de çok severdim. Bir defasında burnumun üzerine düşmüştüm. Futbolda hiç geri planda ve kalede oynamadım. Hep ön plan, forvet olarak oynadım. Kore’deyken gelmemizden bir ay evvel iki takım yaptık. Yüzbaşılar-üsteğmenler bir takım, yarbaylar-binbaşılar bir takım. Ben de o zaman Kurmay Başkanıyım. Karşımıza 12 kişi çıkmışlar, ben sonradan öğreniyorum. Onlar bizi 2–1 yendiler. Bizdeki golü de ben atmıştım. İstanbul’a döndükten sonra bir daha futbol oynama imkânı bulamadım.

    - Maçlara sık sık gider miydiniz? Evde izlerken maç sonucuna bağlı tepkileriniz nasıl oluyor?

    O zamanın kulüp taraftarlarıyla bugünün kulüp taraftarları arasında çok büyük farklar var. Biz maçlara giderdik Mesela Fenerbahçe-Galatasaray maçı var. Öyle Galatasaraylılar ayrı bir yerde, Fenerbahçeliler ayrı bir yerde oturmaz hep beraber otururduk. Bazen heyecanlanıp öndekine biri hareket yapar. “Ya ne yapıyorsun”  falan derler, gayet samimi bir hava içinde maçı izlerdik. Sonradan nasıl durum böyle oldu, ben buna bir türlü akıl sır erdiremiyorum. Bu bir mücadele elbette, bir taraf kazanacak, bir taraf kaybedecek. “Hep sen kazanacaksın” olmaz. Ben fanatik değilim ama mağlup olduğumuzda üzülüyorum. Maçları seyretmek için Lig TV’yi aldım. Bir iki sefer izledim kalbimden rahatsızlığım olduğu için sinirleniyorum, tansiyonum yükseliyor. Tansiyonum 15–16’ya çıkıyor. Bu yüzden maçları izlememeye başladım. Daha doğrusu izleyemiyorum; onun için TRT’de Pazar günü saat 21.00’de “Stadyum” programından takip ediyorum. Maçlardan görüntüler, yorumlar gösteriliyor, onları izliyorum. Bu da beni tatmin ediyor.

    - Fenerbahçe kulübümüz hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

    Şu anda kulübümüz çok iyi, hem başkan, hem mali açıdan, hem maçlar bakımından iyi durumda; inşallah böyle devam eder. Bazen kötü neticeler alıyor, beni sinirlendiriyor ama ne yapalım artık. Kayseri maçında çok sinirlenmiştim. Onun üzerine diğer maçlar ve kupadaki Fenerbahçe-Galatasaray maçı geldi de sinirlerim biraz düzeldi. Şu an Fenerbahçe iyi gidiyor. Son maçlara gelince, peş peşe güzel maçlar oldu. Avrupa’da da başarılar elde edip bir dünya takımı olmamız gerekiyor. Bazen öyle iyi oynarsın ki ama top kaleye bir türlü girmez. Hem iyi oynayacaksın, hem şansın olacak.

    - Birçok komutanımız Fenerbahçeli, bunu neye bağlıyorsunuz?

    Birinci Dünya Savaşı’nda işgal ordularının takımları vardı. Bir de 1907’de kurulmuş olan Fenerbahçe Kulübü. 1922’de işgal orduları bizim takımla maç yapıyorlardı. Tabii diğer takımları yenmişlerdi, o zaman kıyamet koptu işte. Bu çok büyük bir başarı idi. Halk böyle bir zafere susamıştı. İşte o gün bugün askerler arasında da Fenerbahçe taraftarı daha fazla. Hatta bazen takılırım “Fenerbahçeli olmayan Genelkurmay Başkanı olamaz” diye...  İşin şakası tabii. Şimdiki paşamız Beşiktaşlı. Denizcilerin %90’ı Fenerbahçelidir. Çünkü Kadıköy’deler. Bazen aramızda maç sohbetleri olur, birbirimize takılırdık. Cumhurbaşkanlığı döneminde de öyle Fenerbahçeliyim diyemiyor, tuttuğumuz takımı belli edemiyorduk. Bir takım tutmak tuhaf oluyordu. O zamanlar “Tarafsızım” derdim. Aslına bakarsanız bir takımı tutmak kadar daha doğal ne olabilir. Tabii herkes bir takımı, bir kulübü tutar. “Ben tutmuyorum” derse de içinden mutlaka meyilli vardır.

    - Tribündeki şiddete karşı ülkemizde medya olsun, TV olsun herkes bilinçli bir şekilde destek olmaya çalışıyor. Bu konudaki önerileriniz neler olacaktır?

    O kadar üzülüyorum ki gençliğimle kıyaslıyorum. Yani ne söyleyeyim, çok çirkin tezahüratlar var. Maça girerken öyle, maçta öyle, çıkarken öyle. Ne oldu, sebep ne: O sırada oynayamamış! Çok çirkin; yalnız bizde değil tüm dünya böyle olmuş.
    Eğitimle mi olur kuvvetle mi olur bilemem. O amigolar ne öyle? Coşturmak güzel ama kötü yola giderse ona coşku denmez. Edepsizlik denir.

    - Bir gününüz nasıl geçiyor? Resimle ilgilendiğinizi biliyoruz. Tekrar sergi olacak mı?

    Günler geçiyor, nasıl geçtiğini ben de bilmiyorum. Sabahları 45 dakika akşamları da 20 dakika yürüyüş yapıyorum. Rahatsız değilsem, buna aksatmadan devam ediyorum. Günlük gazeteleri okuyorum, gelen mektuplar vardır onları okuyor, cevap yazıyorum. Kitap yazıyordum. Anıları yazdım. Artık yazamıyorum. Bazı yayınlanmış güzel eserler var; onları okuyorum. Bazen canım sıkılırsa gazetelerin bulmacalarını çözüyorum. Ona merakım var. Öğlen yemeğinden sonra bir, bir buçuk saat uyurum. Onu da bana rahmetli Vehbi Koç alıştırmıştı. Çok yararını gördüm. Sonra gelenler oluyor, ziyaretçiler, müracaatlar, tanımadığınız insanlar geliyor, açılışlar oluyor onlara gidiyorum. Boş olduğum zaman hemen resmin başına geçiyorum. Bu sene yine bir sergim olacak İzmir’de. Çoğunlukla İstanbul’da açıyordum. Bu sene bir değişiklik olsun istedim. İşte böyle geçiyor günler, günler değil hatta seneler...

    - Başarıyı nasıl tanımlarsınız?

    Bir insanın başarılı olması o konuya sahip çıkmasına ve konuyu iyi bilmesine bağlıdır, bir de çok çalışması gerekir, çalışmadan başarı sahibi olmak mümkün değil. Dürüst olacaksın ve bir de çevrendeki çalışma arkadaşlarına kendini sevdireceksin. Yönetim seviyesinde isen; kendini sevdirip saydıracak, asla korkutmayacaksın. Senden korkmamalılar. Disiplin korkuyla da olur sevgiyle de olur. Korkuyla olan disiplin çabuk bozulur. Ama sevgiyle olan disiplin sürekli olur.

    - Ekip çalışmasının, takım ruhunun başarının ana faktörü olduğunu, göreviniz nedeniyle daha iyi biliyorsunuz? Bu konuda vereceğiniz mesaj nedir?

    Başarı, o konuda birlikte çalışan insanların işbirliğiyle olur. Evet, ben göze gireceğim diye fırlarsanız ötekileri gücendirirsiniz. Sporda da böyle, pası vermez ben atacağım golü diye kendisi uğraşır onu da atamaz kıyametler kopar. Tribündekiler gol atanı yüceltmek ister ama bu ekip çalışması değildir. Bu şahsi menfaattir.


    - Kurduğunuz Kenan Evren Eğitim Kültür Vakfı ile ilgili bilgi alabilir miyiz?

    Cumhurbaşkanlığı döneminde “Kendi Okulunu Kendin Yap” kampanyasını başlatmıştım. Halkımız bu kampanyaya yoğun ilgi gösterdi. Bu sayede okul sayımız hızla çoğaldı. Hayırsever vatandaşlarımızın yaptırdıkları okulların açılışlarını yaparken; “Acaba ben de ileride bir okul yapma şansına sahip olabilecek miyim?” diye aklımdan geçirirdim. Cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılıp Marmaris’e yerleştikten sonra, hep bu hayali gerçekleştirme çabası içerisinde oldum. Maaşım ve o zamana kadar biriktirebildiğim paralarla bu hayali gerçekleştirmem mümkün değildi. Onun için bir vakıf  kurmaya karar verdim. Kurduğum Kenan Evren Eğitim Kültür Vakfı’nın ilk sermayesi yağlıboya tablolarımın satışından sağlanan paralar oldu. Zaman içerisinde diğer etkinliklerimiz ve bağış yapan hayırsever vatandaşlarımız sayesinde bu kolejin yapımını gerçekleştirebilecek imkâna kavuştuk. Kalkınmış ülkelere baktığımızda, tahsil düzeylerinin yüzde yüze yakın olduğunu  görüyoruz. Acaba bu ülkeler kalkındıkları için mi tahsil düzeyi yükselmiştir yoksa tahsil düzeyi yüksek olduğundan mı kalkınmışlardır? Eğer yüce Atatürk’ün bize hedef olarak gösterdiği çağdaş uygar ülkeler düzeyine erişememişsek, bunun birinci sebebi geçmişte halkımızın tahsil düzeyini çağdaş ülkelerin düzeyine yükseltememiş olmamızdır. Yüce Atatürk’ün başlattığı okuma-yazma oranını yükseltme çabalarında küçümsenmeyecek başarılar sağladık. Ancak istenilen düzeye henüz ulaşabilmiş değiliz. Onun içindir; artık günümüz dünyasında lisan bilmeyenlerin devlette ve iş alanında başarılı olmaları mümkün değildir. Yaptığımız bu okulda eğitimin İngilizce ağırlıklı olmasını sağladık. Buradan mezun olacak bir öğrencimiz, birinci dil olarak İngilizce’yi, ikinci dil olarak Almanca veya Fransızca’yı rahatlıkla konuşup anlayacak bir düzeye eriştirilecektir.

    - En vazgeçilmez ilkeniz? 

    Dürüstlük ve vatan millet sevgisi. Bir insan ailesini sever ama ondan daha fazla vatanını sevecek, milletini sevecek. Bu vatan sayesinde biz varız. Ona sahip çıkalım.

    - Fenerbahçe Dergisi’ni okuyor musunuz? Bizlerden beklentileriniz neler?

    Derginiz çok hoşuma gidiyor. Fenerbahçe ile ilgili tüm haberlere toplu bir biçimde ulaşabiliyoruz. Tüm çalışanların başarılarının devamını dilerim.

    - Fenerbahçe Dergisi okuyucuları için mesajınız var mı?

    Fenerbahçe taraftarlarına söyleyeceğim şu: Kulüplerine sahip çıksınlar, onu canı gönülden desteklesinler. Mağlup olduğunda kötü tezahüratta bulunmasınlar. Başka takımlarda da görüyoruz bir maç kaybetti mi “Yönetim istifa” diye bağırıp duruyorlar. Her yönetim, takımının galip olmasını ister ama o gün karşı taraf güzel oynamıştır ve yenmiştir. Onun için aşırı fanatik olmasınlar. Takımda oynayanlarla da kardeş olsunlar, birbirlerine destek olsunlar. Ayrı gayrı olmasın. Her oyuncunun kendine göre bir görevi var. Mesela kaleci gol atmıyor ama kaleyi savunuyor. Savunmada öyle, gidip gol atmıyor ona o görev verilmiş herkes kendi görevini bilmeli ve layıkıyla yapmalı.

    Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi:  2006 Nisan
    röportaj:Sibel Kurt 
    Fotograflar:Serkan Hoşgör




    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi1
    Bugün Toplam16
    Toplam Ziyaret209973
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu