Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Cemil Turan/Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Ocak 2009 - 16/12/2009
  •  


    FENERBAHÇE’NİN BÜYÜMESİNİ KİMSE ENGELLEYEMEZ  


    Fenerbahçe’de 8 senelik bir oyunculuk süreci; 366 maç, 194 gol, üç kez gol krallığı, 3 kez lig şampiyonluğu ve Didi gibi önemli bir antrenörle çalışmak… Posterleri kimimizin oda duvarlarını süslerdi, kimimiz onun mükemmel oyununun hayranlığıyla Fenerbahçe camiasına ilk adımımızı atardık, maçlarda da “Cemil Golll!” sesleri yükselirdi. Bugün taraftarlık duygularımızı ateşleyen kelimeler ağzından çıktığında bir kez daha gurur duyuyoruz onunla “Fenerbahçeli doğdum, Fenerbahçeli de öleceğim.” diyordu efsanemiz.
    Siz çok yaşayın Sayın Cemil Turan…


    ş
     

     

    Sayın Cemil Turan’la Fenerbahçe Gazetesi binasında buluştuk. Nüfus cüzdanına göre Cemil Turhan, bizlerin bildiği Cemil Turan. Fenerbahçe’ye çok yararı olan gelmiş geçmiş en iyi oyuncularımızdan biri… Yetenekli, hemen hemen hiç sarı ve kırmızı kart görmeyen, centilmen bir sporcuydu. 18 ceza sahası diye anılan yerde, her türlü topu kaleye doğru sürükleyen, gidişi, çalımı, gol pozisyonuna girişi, topu dağıtması ve çabukluğuyla tanınırdı. Patlayıcı gücü ve hızı vardı. Doğuştan olan bu özelliğine, futbol bilgisini de katıp gerek İstanbulspor’da, gerek Fenerbahçe’de topla buluştuktan sonra golcülük yeteneği ve çabukluğuyla çok özel bir kişi olarak spor tarihine geçti. Ve onun rekorunu halâ kimse kıramadı. Futbolu Fenerbahçe’de bırakan bir oyuncu olarak hayatta olan futbolcularımızdan 423 golü olan Lefter’den sonra 194 gol rekoru halen kendisinde. Bu kadar başarının karşısında bu kadar mütevazı bir kişi oluşu bizleri bir kez daha gururlandırıyor. 
    Bu sayımızla 5’inci seneye giren “Sibel’in Sahası” olarak tüm okurlarımıza teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimle yeni yılınızı kutluyorum. 2009 yılı Fenerbahçelilerin yılı olacak. Başarılar bizimle olsun. 


    - Biz aramızda her zaman “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur,” deriz. Siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Cemil Bey?


    1947 Sarıyer - Kavak doğumlu olmama rağmen, Trabzonlu bir aileden gelmekteyim. Ailemde kimsenin futbola ilgisi yoktu. Futbolla ilgili çocukluğumda ilk duyduğum isim Lefter Ağabey oldu. Hoş bugün de iddia ediyorum ki; Türkiye’de gelmiş geçmiş en büyük futbolcu Lefter’dir. Lefter Ağabey sayesinde Fenerbahçeli ve ona olan hayranlığımla da futbolcu oldum. Çünkü çocuklar büyürken ne kapıyorlarsa öyle gidiyor. Sözün özü Fenerbahçeli doğdum, Fenerbahçeli olarak da öleceğim.

     

    - Spor hayatınız profesyonel olarak nasıl başladı?


    Futbola Rumeli Kavağı’nda başladım. Sarıyer’in futbolcu seçmelerine katılarak bu takıma geçtim. Aynı zamanda Genç Milli Takım’da da oynuyordum. 1968 yılında İstanbulspor’a transfer oldum. Aslında az daha Galatasaraylı oluyordum. Metin Oktay, 1968 Haziran’ında beni kaçırmış ve Çeşme’ye götürmüştü. Ama benim “Baba” diye sevdiğim ve saydığım Sarıyer Başkanı rahmetli Selahattin Yarar’ın da İstanbulspor’a verdiği sözden çıkması olanaksızdı. Çok sevdiğim ve benim için bir efsane olan Metin Oktay Ağabey’in İzmir’e Galatasaray idarecisi Turgan Ece Ağabeyimi karşılamaya gitmesinden yararlanarak şort ve ayağımda tokyolar olduğu halde tüm eşyalarımı Çeşme’de bırakarak taksiyle İstanbul’a kaçtım. Selahattin Ağabeyim de beni İstanbulspor’a vererek sözünü tutmuş oldu.
    4 yıl sonra da 1972 yılında hayalimdeki takıma Fenerbahçe’ye geldim.

     

    - İstanbulspor’da oynarken Fenerbahçe takımı ile karşılamalarınızdaki duygularınız nasıldı?


    Genç yaşımda Fenerbahçeli olsam da İstanbulspor’dayken 1’inci ligde Fenerbahçe’ye karşı top oynarken Fenerbahçe’ye gol attım. O benim sorumluluğumdu. Ama şöyle de bir şey var ki yine İstanbulspor’da oynarken Fenerbahçe ile yaptığımız maçlar dışında tüm Fenerbahçe maçlarına gidip,  Fenerbahçe kötü oynadığında ya da kötü duruma düştüğü zaman ağlayarak maçları seyreden bir kişiydim. Ben böyle bir Fenerbahçeliyim.


    - Yıl 1977 Türkiye’de yılın sporcusu seçildiniz. Fenerbahçe’de 3 lig, 1 Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası ve söz edeceğimiz kupalar kazandınız. 1973-1974 (14 gol), 1975-1976 (17 gol) ve 1977-1978’de (17 gol) ile 3 kez de gol krallığınız var. Evet, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından biri olan siz, bu transferle koyu bir taraftar olduğunuz Fenerbahçe Kulübü’ne adım attınız. Çok ilginçtir ki 8 sene içinde bir kez sarı kart sahibi oldunuz. Herhangi bir maçta hakemden “Çık dışarı!”sözünü duymadınız. Sinir denilen şey yok gibi… Ya da buna irade veya ileri derecede sorumluluk duygusu diyebilir miyiz, Neden?

    Aslında sinirli bir yapıya sahibim çünkü Trabzonluyum. Futbolu çok sevdiğim için futboldan kopmak istemediğim için hep sabrederdim. Bir hafta bile oynamayacağımı bilmek beni mahvederdi. Öyle bir yapıya sahibim. Hep kendimi frenliyordum. Tek sebebi bir hafta sonra oynayacağım maçı düşünmektir. Çünkü oynamazsam kendimi çok kötü hissedecektim.
    Ve Türkiye Ligi’nde en çok tekmeyi yiyen futbolcuyum. Bana atılan tekmeler şimdi olsa o oyuncu çok kırmızı kart görürdü. Bir maçta Samsunspor’lu futbolcu Yaşar Şendoğan belime çok kötü bir tekme attı. Hayatımda ilk defa belimin acısıyla o pozisyonda boğazına bir sarıldım sonra hakem yanıma geldi. “Ne yapıyorsun?” diye sordu.
    Canım o kadar yanmıştı ki gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Rakibin yaptığı da kırmızı karttı, benim yaptığım da… Futbol hayatımda tek kırmızı kart alacağım oyun buydu fakat hakem canımın yandığını anladığı için hayatım boyunca aldığım tek sarı kartı gösterdi bana.

     

    - Sarıyerspor’da oynarken de Galatasaray gibi Fenerbahçe de sizi istiyordu. İstanbulspor’dan sonra 1972–1980 yılları arasında da Fenerbahçe’de oynadınız. Ne mutlu ki futbolu da Fenerbahçe’de bıraktınız. Galatasaray’ın da aklı sizde kalmıştı. Siz bir o yana bir bu yana çekilmek istenirken ailece zor günler yaşadınız. En sonunda Fenerbahçe transferiniz çok büyük olaylarla gerçekleşti. Ve yıllarca bu transferin nasıl gerçekleştiği sorusu size soruldu. Bu kez okurlarımıza transfer hikâyenizin bir bölümünü kaleme aldığım eski atlet ve yöneticilerimizden Eşref Aydın’ın hayatını anlatan “Yorulmaz Türk” kitabından Sayın Eşref Aydın’ın anlatımıyla aktarmak istiyorum.


    “Bana ısrarla “Şu Cemil’i gör, şu Cemil’i gör” dediklerinde; onu seyrettiğim zaman nedenini anlamıştım. Rahmetli Mahmut Taviloğlu, benim İstanbul Erkek Lisesi’nden arkadaşımdı. Eminönü Mısır Çarşısı’nda kumaş mağazası vardı. O taraflarda işim olduğunda uğrar, beraber sohbet eder, vapurla da dönerdik. O sıralarda Fenerbahçe Spor Kulübü’nde Genel Sekreter ve Transfer Komitesi başkanıydım. Cemil Turan, Sarıyer’de oynuyordu. Sarıyer ikinci kümede ufak bir takımdı. Taviloğlu bana, “Cemil’i gör ve Fenerbahçe’ye al” diyor, her seferinde de ısrar ediyordu. Bir gün, tam hatırlamıyorum yanıma ya Ahmet Erol ya da Dr. Reşat’ı almıştım. O gün de Sarıyerspor’un şu an Çırağan Oteli’nin olduğu yerdeki Beşiktaş Şeref Stadı’nda maçı vardı. Cemil’i orada seyrettim. Çok beğendim. Garo’yu da beğendim. Ancak sonra da Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nda Cemil’in alınması için Sarıyer’le temasa geçilmesi kararını çıkarttım. Sarıyer’le konuştuk, Başkan Turan Bey’le 30.000 TL’ye anlaştık. Sarıyer, Cemil’i bize vermek üzere söz vermişti. Yalnız sezon ortasıydı. “Ben parayı verelim, iş bitsin” dedim. Karar aldık ve çeki de yazıp Faruk Ilgaz’a verdik. Sarıyer’in başkanı Turan Bey de Faruk’un partiden arkadaşı. Faruk’un Adalet Partisi İl Başkanı olduğu o dönemde Sarıyerspor Başkanı da o partinin Sarıyer İlçe Başkan’ıydı. Biz çeki Faruk’a verdiğimizden “iş bitti” diye düşünüyoruz. Sezon sonu geldi, 1968 sezonu için bizim listede Cemil alınmış gözüküyor. Sonra “Bonservisini alın, Cemil’i çağırın” dedim. Ses çıkmayınca, soruşturduk ama Sarıyer yetkilileri “Biz para almadık.” demezler mi? “Olur mu” dedik, çünkü çek Faruk Ilgaz’daydı. Meğer o yaz üç aylık zaman diliminde bizim anlaştığımız Sarıyer Kulüp Başkanı, arkadaş olduklarından Faruk’a “Çek sende kalsın, sezon sonunda Cemil’i size vereceğim, parayı da o zaman alırım.” demiş, çek de bizde bekliyordu. Fakat o arada Başkan Turan Bey geçirdiği trafik kazasında vefat ettiğinden, yeni gelen Başkan Selahattin Yarar da anlaşmayı kabul etmemiş. Fiyatı da 30.000 TL değil 100.000 TL olarak istemiş. O patırtı gürültü arasında ben bu transfer için 100.000 TL’yi de verecektim ama bazı arkadaşlar karşı çıktı. Ve 60.000 TL teklif ettiler.

    Tabii bizim o sezon 100.000 TL’ye alamadığımız Cemil 120.000 TL’ye İstanbulspor’a transfer oldu. Ertesi sene İstanbulspor, bir kupa maçında Cemil’le bize karşı oynadı. Çok iyi bir performans sergiledi. İlk maç 0-0 berabere bitti. İkinci maç ertesi Salı günüydü. Antrenör Ionescu bana dedi ki “Takım çok yorgun, tehlikeli buluyorum; bu maçı alamayacağız” dedi. Canım sıkılmıştı, nasıl yenemeyiz diye üzülüyordum. Akşam Faruk Ilgaz’a telefon açtım. Fatih Rüştü Zorlu’nun kız kardeşinin evindeymiş, onu aile toplantısında buldum. Takımda umut olmadığını, üzüldüğümü ve Ionescu’nun endişelerini anlattım. Faruk da çok sinirledi ve “Bu takım İstanbulspor’u yenemeyecek durumdaysa yenilsinler.” dedi. Maç günü geldi ve Cemil bir golü attı ve 3-0 yenerek bizi kupadan eledi. İstanbulspor’a yenilmek çok acı geldi.

    İlginçtir ki, tarihte kim Fenerbahçe’ye gol atmışsa Fenerbahçe onu almıştır; böylece gözler tekrar Cemil’e döndü. O sene sezon sonunda bu sefer de İstanbulspor’un kapısını çaldık ama vermediler.
    Takriben 4,5 yıl sonra ben yine yönetimdeydim Sezon başında benim başkanlığımda transfer komitesi kurduk. Emin Cankurtaran da o sene yönetime gelmişti. Komitede karar verdik, transfer için temasları ben yapıyorum… Yine Cemil’e talip olduk. Zira 4 yıl önce elimizden kaçırdığımız bu yıldız futbolcu sahalarda fırtına gibi esiyor ve transferin gözdesi olarak gündemden düşmüyordu.
    İstanbulspor, Cemil’in transfer ücretini 750.000 TL’ye çıkardı. Erdal İnönü’nün dünürü İstanbulspor Başkanı Ali Sohtorik sayesinde ancak 600.000 TL’ye indi. Faruk ise 500.000 TL’den fazla vermek istemiyordu. Emin Cankurtaran “Ben 500.000 TL’ye alırım.” dedi. Bu defa da ona pazarlık yetkisi verdik. (Evet böyle anlatmıştı Eşref Aydın o günleri yerimizin kısıtlı olması nedeniyle transfer sonunun hikayesine yer veremedik. Kitaptan ulaşabilirsiniz.) Yıl 1972… Bir şekilde Cemil’in transferi gerçekleşti.  Çok tatsız olaylar yaşandı. Çocukluğundan beri Fenerbahçeli olan Cemil tüm bu karmaşa sonucunda Fenerbahçe Kulübü’ne geldi ve futbolu çok sevdiği Fenerbahçe Kulübü’nde bıraktı. (Kaynak:”Yorulmaz Türk Eşref Aydın” Yazar: Sibel Kurt Nokta Yayınevi)”

     

     

     


    - Milli takımda da oynadınız, Türk Futbol Federasyonu’nda altın madalya ödülüne de lâyık görüldünüz…


    43’ü A milli olmak üzere toplam 54 defa milli formayı giydim. Fenerbahçe’deki kaptanlığımın yanı sıra 14 defa da milli takım kaptanı oldum. O yıllarda milli maç sayısı çok çok azdı. Şimdi düşünüyorum da örneğin 5 yıllık kaptanlığım süresince 14 defa milli maç yapmışız. Şimdi öyle mi? Neredeyse bir sezonda bu kadar maç oynanıyor. 

     

    - Fenerbahçe forması altında oynadığınız 31 derbi maçında Galatasaray’a 14, Beşiktaş’a 18 gol attınız… Bu maçlarda yine bugün olduğu gibi heyecan dorukta mıydı?


    Ben maçların hepsinde heyecan duyuyordum. Galatasaray maçlarında ise tabii ki daha büyük bir heyecan. Çünkü derbi maçı öncesi beni hiç uyku tutmazdı. Sabaha kadar yatağın içinde döner, uyuyamazdım. Birkaç seferinde doktora bunu söylediğimdeyse bana hiç ilaç vermedi. Uyku ilacı almaktan da men ettiler. “Uyumadan sadece uzansan bile uyumuş kadar dinleneceksin.” dedi. Böylece maçın oynanacağı günün akşamına kadar hiç uyumadan maça çıkmışımdır. Bu da bir nevi hastalıktır. Didi zamanında bütün Galatasaray maçlarında önce bizlere “Bugün Fenerbahçe bayramı hepinize kutlu olsun.” diye söyler, bu da bize yeterdi. O’nun zamanında Galatasaray takımı bizi hiç yenememiştir. Unutamadığım Fenerbahçe - Galatasaray maçlarından birisi de 1973 yılında 80.000 kişilik olan İzmir Atatürk Stadı’nda gerçekleşti.  2-1 kazandığımız anlamlı bir maçtı. İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen bu maç; İzmir’in işgali sırasında ilk kurşununu attıktan sonra şehit düşen gazeteci Hasan Tahsin için Anıt Kupa maçıydı. Stat tamamen doluydu. Rekor derecede bir hâsılat elde edilmişti. Türk futbol tarihinde ilk defa Galatasaray’la İzmir’de karşı karşıya geldik. Bu kupayı kazanmak bizim için çok daha anlamlıydı. Aynı yıl yine bu sefer Cumhurbaşkanlığı Kupası için Galatasaray’la Ankara’da karşı karşıya geldik. Bu maçta bir golü ben, bir golü de penaltıdan Fuat atmıştı. 2-1 biten bu maç sonucunda da kupa Fenerbahçe’nindi.

     


    - 1973-1974 dönemindeki Hasan Tahsin Kupası dışında da birçok özel maçlarda da oynayıp kupaların müzemize götürülmesinde katkıda bulundunuz. Bunlar 1972-1973 Zafer Kupası 1974-1975 Silahlı Kuvvetler Kupası, Kıbrıs Harekatı nedeniyle düzenlenen 1974 1. Zafer Kupası, 1975 2. Zafer Kupası, 1976-1977 Van Depremi Kupası, 1980-1981 Berlin Kupası ve yine bir özelliği olan 1980 Vatan Kupası…


    Evet, bu kupa da Galatasaray- Fenerbahçe’nin ilk defa Almanya’da bulunan işçilerimizin özel isteğiyle gerçekleşti. Bu rekabet sınırları aştı. 15.000 seyirci önünde oynanmış, 3-1 galibiyetimizle Vatan Kupası’nı kazanmıştık.


    - Aynı yıl bu maçtan önce de Başbakanlık Kupası içinde Ankaragücü ile maç yapmış. Orada da 3 gol sizdendi…


    Evet, 5-2 biten maçla kupa bizimdi.

     

    - Tarih 7.8.1978 Süper Kupa finalini oynamaya hazırlanan Avrupa şampiyonu ünlü Anderlecht takımı Fenerbahçe ile maç yapmaya İnönü Stadı’na geliyor. Büyük farkla kazanacağını zanneden Anderlecht takımı büyük bir farkla Fenerbahçe’ye yeniliyor.
    Takımın ünlü kaptanı Vanderelst basına verdiği demecinde: “Fenerbahçe’yi bu kadar güçlü tahmin etmemiştik. Şahsen bu takıma hayran kaldım” diyor… 3-0 biten maçta ilk golü atan efsane oyuncumuz yine sizdiniz…


    Anderlecht o zamanlar, Avrupa’nın beş büyük takımından birisiydi. Hatta bizim maçtan sonra Süper Kupa finalini oynayacaklardı. O gün tüm Fenerbahçeli futbolcular olarak çok güzel bir oyun sergiledik. Herkes süper bir futbol oynadı. Futbol biliyorsunuz ki tek kişilik bir oyun değil. Tam bir takım ruhu oluşturmuştuk.  90 dakika 3-0 bir skorla sona erdi. Evet, ilk gol benden geldi. İlk golü atmam Anderlecht takımında şok etkisi yarattı. Bizdeyse motivasyonu sağladı. Sonrasında daha rahat bir oyun başladı. Arkasından peş peşe goller geliyordu. İkinci gol Raşit’ten, 3. golse Engin’den geldi.
    Ertesi gün tüm gazeteler gerek Fenerbahçe’nin gerekse bir Türk takımının kazanmış olduğu bu başarıya övgüler yağdırdı. Dış basına da yansıdı. Tabii Fenerbahçe ve bizler için güzel bir anı oldu. Fenerbahçe yine bir tarih yazdı.

     

    - Maça çıkarken uğurlarınız var mıydı?


    Şortumu, çorabımı, ayakkabımı giyerken önce sağ ayak, maça girerken de sağ ayak… Futbol oynarken uğurum budur.

     

    - Fenerbahçe’de oynadığınız dönemde sizi en çok ve iz bırakan isim desem…


    Arkadaşlarımın hepsi benim için çok önemliydi. Fakat Osman Arpacıoğlu benim için çok özel bir kişiydi. Tekniği çok üstün golcü bir futbolcuydu. Bugün 60 yaşımı geçtim, bunca yıllık futbol hayatımda Osman Arpacıoğlu gibi bir santrafor görmedim.  Bana 100 futbolcu sayın derseniz Ender Konca ilk ona girer. Tabii sadece bu değil; bir Ziya Ağabey vardır, bir Alpaslan vardır, rahmetli Yılmaz vardır. Şükrü vardır, Fatih vardır, saymakla bitmez. Fenerbahçe’de top oynayan çok kaliteli futbolcular geldi, geçti.


     
    - Yaşadığınız şanssız sakatlık olmasaydı, Avrupa takımında da yerinizi alacaktınız. Ortalığı sarsan bir transfer teklifiydi.

    PSV Takımı’yla oynadığımız Avrupa Kupası maçları sonrası, Hollandalılar bana talip olmuşlardı. O dönem Başkanımız Sayın Faruk Ilgaz’a yaptıkları 5,5 milyon dolarlık transfer teklifi olağanüstü bir rakamdı. Ancak milli maçta geçirdiğim sakatlığın uzun sürmesi bu transfere olanak vermemişti.

     

    - Yıl 1980’e gelindiğinde ise jübilenizi yaptınız…


    Benim jübilemin yapılma iznini 1. Ordu Kumandanı Necdet Üruğ Paşa verdi. Sıkıyönetim vardı. Jübilem için ben buradan Beşiktaş Kulübü’ne, o günkü başkan ve yönetim kurulu üyelerine davranışlarından dolayı teşekkür ediyorum. Çünkü oynayacak takım Trabzonspor’du ve maç iptal olmuş. Kendi şehirlerine dönmüşlerdi. Beşiktaş takımıysa Bursaspor’la maçları olduğu halde Bursa’da benim jübile maçımı oynamayı kabul etti. Böylece jübilemi Beşiktaş’la yaptım. Çok güzel bir jübile maçı oldu. Bülent Ersoy’dan tut, İbrahim Tatlıses’e kadar artık o gün kim varsa Türkiye’de meşhur, hemen hemen hepsi benim için geldiler. Hem müzik şöleni yaşandı hem de veda maçı Fenerbahçe futbol hayatımı böylece noktaladım.

     

    - Futbolu Fenerbahçe’de bıraktıktan sonra çalışmalarınız nasıl devam etti?


    Fenerbahçe’de antrenörlük yapmadım, hevesim yoktu. Tribün taraftarı oldum. Altyapıda çalıştım, 90’lı yıllarda dönem dönem futbol şube sorumlusu ve idari menajerlik yaptım. Fenerbahçe Gazetesi’ni kurdum. 2000 yılından beri de sizlerin de bildiği gibi güzel bir gazete çıkarıyoruz. Tabii bu arada Fenerbahçe’nin taraftarı olarak stat olsun, deplasmanlar olsun tüm maçlara gidiyorum. Bizlerin sevgisi büyüdükçe Fenerbahçemiz de büyümeye devam ediyor. Kimse Fenerbahçe’nin büyümesini engelleyemez. 


     
    - Bugüne dönersek nasıl bir Fenerbahçe görüyorsunuz?


    Geçen son birkaç yıla baktığımızda Fenerbahçe futbol takımı ve diğer şubeleriyle büyük başarılar elde etti. Bir önceki yıl Avrupa’da çeyrek finale çıktı. Bu sene endişe var. Nedeni de futbolcuların bazısında uzun sakatlıklar, bazılarının ayrılması bunların hepsi Fenerbahçe için kayıp olan şeyler. Bir de Alex’in sakatlığı ve rahatsızlığı var. Deivid uzun bir sakatlık geçirdi.
    Fiziki olarak, kondisyon olarak bunları yakaladıkları zamanki gözlemlerimize göre, Deivid’de
    doğru giden gelişmeleri görüyoruz. Bana göre giden futbolcuların yerine yenisi ve daha iyileri alınırsa daha iyi olur. Tüm yaşanan aksiliklere rağmen, Fenerbahçe yine de şampiyonluğun en büyük adayıdır. Ben Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’tan, Galatasaray’dan, Trabzonspor’dan bir üstte görüyorum. Yine de söylediğim gibi belli yerlere transfer şart.
    Kayserispor’la oynadığımız maçı yüz karamız olarak görüyorum. Kaybettiğimiz puanlara baktığımız zaman, Fenerbahçe hep alt sırada mücadele eden takımlara yenilmiş. Bu da Fenerbahçe’ye yakışmayacak bir şekil. İkinci yarıda eksiklerimizi gidererek birinci sıradaki yerimizi alacağız. Bana göre bu takviyelerle Fenerbahçe ligi şampiyon bitirir.

     

    - Fenerbahçe yönetimini nasıl değerlendiriyorsunuz?


    Aziz Yıldırım geldiği günden beri söylediği her şeyi yaptı. Şimdi de Aziz Başkan Fenerbahçe’yi ilk geldiği günden beri istediği, hedeflediği yere taşımaya devam ediyor. “Fenerbahçe Dünya kulübü olacak.” dedi, yaptı. Güçlü bir yönetim kadrosu kurdu. Dev bütçeler, taraftar kartları, mağazalar, kombine bilet satışları… 32.000 kombine sattı ki bu Türkiye’deki hiçbir kulübün başardığı bir şey değil. Localar var. B locaları alan bırakmıyor. Bunlar cesaret isteyen kararlar ve uygulamalar. Bu da tabii ki Sayın Aziz Yıldırım ve çalışma arkadaşları sayesinde gerçekleşiyor. Fenerbahçe çok büyüdü. Daha da güzel günlere gidecektir.

     

    - Bir Türk futbolcusu olarak yabancı oyuncular hakkındaki düşünceleriniz?


    Ben fazla sayıda yabancı oyuncu fikrine katılamayacağım. 6 yabancı futbolcumuz olsun fakat alınan bu 6 futbolcu da çok kaliteli olsun. Türkiye liglerine bakınca her takımın maçlarında 3 yabancı futbolcu tribünde oturuyor. 3 tanesi oynuyor. Bizde yine oynuyor ama gerçek fikrim Türkiye bu kadar zengin bir ülke değil, büyük kayıp. Alınırken seçimlerin çok iyi yapılması gerektiğini düşünüyorum.

     

    - Türkiye’de antrenör yetişiyor mu?


    Türkiye’de yabancı antrenör sayısı çok değil fakat yabancı antrenörlere verilen değer yerli antrenörlere verilmiyor. Ertuğrul Sağlam buna örnek. Ligin daha başında işine son veriliyor. Yerine Mustafa Denizli getiriliyor. Duruma şimdi baktığımızda Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında 12 puan fark varken Fenerbahçe bir puan öne geçiyor. Bu sefer fark aleyhlerine 13 oluyor. Türk antrenörlerine verilen değere, hakka örnek olarak bunu verdim. Aragones’e gelince kendisine biraz daha zaman tanınmalıdır. Dünya’ya mal olmuş bir teknik direktördür.
    Ben yine söylüyorum. Antrenörü fazla baz almıyorum. Antrenörün elindeki malzeme iyi olmalı. Didi’nin zamanında çok fazla antrenman yapmazdık fakat elinde çok kaliteli oyuncular vardı. Bizleri çok iyi motive ediyordu. Her sene şampiyon olduk. Bana göre 5 aylık antrenörle ilgili konuşmak çok yersiz ve erken.

     

    - Kendi oyun stilinize benzettiğiniz futbolcu var mı?


    Düşünüyorum ama insan sanırım kendi hakkında zor konuşuyor.

     

    - Peki ya, Türk futbolculardan beğendikleriniz?

    Fenerbahçe’de değer verdiğim futbolculardan biri Semih. Bir yıldız futbolcu vardır, bir golcü futbolcu vardır. Semih golcüdür. Hatta Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük golcü futbolculardan biridir. Gol için yaratılmış. Semih için golcü değil, Semih bu takımda oynayamaz diyemezsin.
    Semih altyapıdan geldi. Gol kralı oldu. Semih tam bu sene meydana çıkacağı yerde sakatlık yakasını bırakmadı. Müller çok mu iyi bir futbolcuydu? Fakat Dünya’ya gelmiş en iyi golcülerden biriydi. Tanju çok iyi golcüydü. Bu çok farklı bir sıfat. Fakat Türkiye’de birkaç maç oynamaya başlıyorlar “Bundan bir şey olmaz, bu yaramaz” diye yüklenmeler başlıyor. Özellikle de bunlar Türk futbolculara daha fazla oluyor. Tuncay’ın bende özel bir yeri vardır. Onun enerjisi, bıkmadan, usanmadan koşması, işine olan sevgisi beni her zaman etkilemiştir. Avrupa’ya transfer oldu. Aslında başladığı gibi futbolu Fenerbahçe’de bitirebilirdi. Galatasaray’dan da Arda’yı beğenirim. Marco’yu çok beğenirdim. Bizde öyle futbolculara ilaç derler. Her maçın ilacı… Alex’i beğeniyorum fakat onda bir taraftar olarak tribünden izlediğimde hep bir rahatsızlık var. Orta sahadan iyi bir pas çıkmıyor, Guiza tek başına kaldı. Mesela Semih’le Alex daha iyi anlaşıyorlardı. Bir de pas yüzdesi Fenerbahçe’nin düşük. Tabii bu son üç dört haftayı saymazsan… İyi oyuncuların varsa bazı yıldız oyuncular sahaya daha iyi çıkar. Futbol iyi futbolcularla oynanır.

     

    - Çok tatlı bir torununuz var. Biraz aileniz hakkında da bilgi alabilir miyiz?


    Çiğdem adında bir kızım, Cem adında da bir oğlum var. Fakat şimdi en büyük zevkim torunlarım. Torunlar için “Paranın faizi” diye boşuna dememişler. Onlarla ilgilenmek çok farklı bir duygu. Sanırım zamanında çocuklarımıza ayıramadığımız saatlerin eksikliğini şimdiki olgunluk yaşlarımızda torunlarımızla geçiriyoruz. Onların isimleri de Sanem ve Esma…


     
    - Fenerbahçe Dergimiz için düşünceleriniz?


    Fenerbahçe’ye yakışır bir dergi… Gerek içindeki haberler olsun, spor olsun, her şeyi bu dergide bulabiliyoruz. Fenerbahçe Gazetesi’nden dolayı basınla iç içe olduğumdan bir derginin çıkarılmasının ne kadar zor ve sorumluluk taşımak gerektiğini anlayabiliyorum. Emekleriniz için teşekkürler.

     

    - Bir yıla daha girdik… 2009 geldi… Sizi çok seven Fenerbahçe taraftarına neler söyleyeceksiniz?


    Öncelikle 2009 yılının herkese sağlık, mutluluk, başarı getirmesini diliyorum. En büyük taraftar Fenerbahçe taraftarıdır. Yıllara göre geri gittiğimizde bazı zamanlar şikayetçiydim.
    Şimdilerde çok çok iyiler. Gerek statta olsun, gerek deplasmanlarda olsun Fenerbahçe taraftarı örnek bir taraftar. Her zaman takımlarının yanındalar. Taraftarımız her zaman centilmenlik örneği vererek tüm dünyaya Fenerbahçe’nin nasıl bir taraftarı olduğunu gösterecekler. Her ne kadar bazı maçlarda 3-5 kişiyle sorunlar çıkıyorsa da bu aradan çıkanları, sorun yaratanları ben gerçek Fenerbahçeli olarak kabul etmiyorum. Fenerbahçe taraftarı bu değildir. Fenerbahçe’nin iyiliği için yapıcı yönde yapılan eleştiriler olacaktır tabii, top yuvarlak, çeşitli şansızlıklar yaşadığımız da doğru fakat sezon sonunda Fenerbahçe lig şampiyonu olarak karşımıza çıktığında kötü günlerde de verdiğimiz destekten dolayı içimiz rahat edecek. Eski bir futbolcu olarak futbolculara yapılan hakaretleri kabullenemiyorum. “Her zaman, her şartta destek” diyorum. 


     

     

     


     RÖP: Sibel Kurt

    FOTO: Serkan Hoşgör

     

     




    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi1
    Bugün Toplam23
    Toplam Ziyaret209387
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu