Banu Sağnak: “Fenerbahçe’nin marka anlayışına güveniyorum”
Tadımız tuzumuz kalmadı. Biraz hayata iyimser bakan birileriyle olmak istedik. Banu Sağnak gibi, her zaman düzeyini koruyan, dış güzelliğine ruh güzelliğini de ekleyebilen ender bir insanla, yaşamayı tercih ettiği Büyükada’da buluştuk. İçinde bulunduğumuz süreç dolayısıyla röportajımız biraz buruk geçse de, Lefter Baba’ya rastlamak ve sohbet etmek hepimize iyi geldi.
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın ambiyansını hiçbir yerde yakalayacağıma inanmıyorum.
Fenerium’un İSO Belgesi alabilmesi ile ilgili projede çalıştım. Fenerbahçe’nin marka anlayışına inanılmaz güveniyorum. Aziz Yıldırım bu konuda bir profesyonel olarak çalıştı. Bu kurumsal yapı ve markalaşma süreci, Aziz Yıldırım ve yönetimi sayesinde Fenerbahçe’de oturdu. Artık kim gelse, değişmez.
- Biz aramızda “Fenerbahçeli olunmaz Fenerbahçeli doğulur.” deriz her zaman. Peki, siz nasıl Fenerli oldunuz Banu Hanım?
Doğuştan Fenerbahçeli değilim. Son 18-19 yıldır Fenerbahçeliyim. İnsanların nasıl takım seçtiğine baktığımızda; çocukları babaları ellerinden tutar ve maça götürürler; çocuklar da o zaman doğal olarak babalarının takımlarını seçerler. Biz Galatasaraylı babanın üç kızıyız. Babamız bizi hiç maça götürmedi ama dedem Fenerbahçeliydi. Böyle bir kadın familyasının ortasında kalmış babamı, ben bir Galatasaray – Fenerbahçe maçına götürmüştüm. Tabii Fenerbahçe kazanınca babam için mutlu son olmamıştı. Adnan Polat çok uğraştı “Hadi seni Galatasaraylı yapalım.” diye ama o Şükrü Saracoğlu Stadı’nın ambiyansını hiçbir yerde yakalayacağıma inanmıyorum.
-Peki ya arkadaş çevrenizde Fenerbahçeliler çoğunlukta mı?
Son on yıldır çok fanatik Fenerli arkadaşım oldu. Onlarla maç seyretmekten inanılmaz keyif alıyorum. Maç sonucunu bildiğimden aralarında bana büyücü demeye başladılar. Seyrede seyrede çok tecrübe sahibi oldum. Yorum yapabiliyorum. Bu yorumlarım da tutmaya da başladı.
-Birebir sporla ilginiz oldu mu?
Lisedeyken atletizm yaptım, dans grubundaydım. Voleybol yedeklerdeydim. Yüzücülüğüm var ama profesyonel anlama dökmedim. Ayrı bir zevk olarak da resim yapmayı seviyorum.
-Türkiye ve Avrupa güzeli seçildiniz. Dizilerde oynadınız, televizyon programcılığı, sunuculuk görevlerinde bulundunuz fakat reklamcılık yanınız ağır bastı.
Evet, çok değerli hocalarım vardı. Cen Ajans’ta reklamda çalışıyordum. “Alt yapın, vizyonunun var” dediler. Televizyon programı da yaptım. Hatta Tarkan, “Kıl Oldum Abi” ile ilk benim programıma çıkmıştı ve o programda “Ben dünya starı olacağım.” demişti. Birçok televizyon kanalında çalıştım. Kadın programları da yaptım, kadınların çok güçlü olduğuna inanıyorum. Aktüel ağırlıklı programlar da yaptım. Türkiye ve Avrupa güzeli seçildiğim yarışma, 1992 senesinde Atina’da olmuştu. O sıralar Kardak krizi ve Kıbrıs sorunu vardı. 20 gün Atina’da tek başıma inanılmaz günler geçirdim. Politik şeyler dönüyor, büyük değerler var. 4 Temmuz gecesi son 5’e kaldım. Fransız jürisi soru olarak bana “Türk - Yunan ilişkisi iyi değil. Ne düşünüyorsun bu konuda?” diye sordu. Onca heyecan… Giritliyim, İzmirliyim, birkaç cümle Rumcam vardı. Rumca olarak “Bunun için buradayım dedim.” Hoşlarına gitti. Hiç mankenlik yapmadım. İki üniversite bitirdim. Mimar Sinan Üniversitesi Reklam Bölümü’nden sonra gıda mühendisliği okudum. Seneler içinde reklam müdürlükleri yaptım. Sunucuklar devam etti. Şimdi dışarıdan danışmanlık yapıyorum.
-Bir reklamcı olarak Fenerbahçe Spor Kulübü’nü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biliyorsunuz ben Fenerium’u belgelendirdim. Bundan 8 sene önce Fenerbahçe’nin İSO Belgesi alabilmesi ile ilgili projede çalıştım. Fenerbahçe’nin marka anlayışına inanılmaz güveniyorum. Aziz Yıldırım bu konuda bir profesyonel olarak çalıştı. Şu an Fenerbahçe Spor Kulübü markalaşmış durumda. Diğer takımlara baktığımızdaysa Galatasaray iç çatışmalarından dolayı daha bunu elde edemedi. Beşiktaş biraz daha fanatik ruhani yapısı var ama kurumsallaşmış değil. Fenerbahçe bir marka artık. En güzeli mağazalar mükemmel, inanılmaz derecede iş yapıyor, satış yapıyor, ciro yapıyor ve çok güzel yönetiliyor. Stadyum olarak da başı çekiyor.
-Maçlarda uğurlarınız nelerdir?
Arkadaşlarıma ben uğur oluyorum. Maçta olacakları hissediyorum. Dakika - dakika şimdi bu olacak diyorum. “Penaltı olacak, uzatmalarda gol olacak” diyorum; oluyor da... Kendimi çok kaptırıyorum.
-Fenerbahçe taraftarını nasıl buluyorsunuz?
Takımlarına çok içten bağlılar. Bir kere kötülemiyorlar, “Seneye kazanırız” diyorlar çünkü arkalarında çok büyük bir marka var. Hâlbuki Galatasaraylı taraftarların hemen morali bozuluyor, Beşiktaşlılarsa tepkili oluyor ama Fenerbahçe taraftarı tıpkı kurumsal yerde çalışan eleman gibi enerjisi hep yüksek. Bu da yönetimden kaynaklanıyor. Enerjisi çok yüksek bir yönetim var. Bu kurumsal yapı Aziz Yıldırım ve yönetimi sayesinde Fenerbahçe’de oturdu. Artık kim gelse değişmez.
-Yeni dönem projeleriniz var mı?
Sektörel bir televizyon programım olacak bir psikologla beraber. Şimdilik söz etmek istemiyorum.
-Büyükada’da yaşıyorsunuz. Günleriniz nasıl geçiyor? Neler yapmak istiyorsunuz?
Senaryo yazmak istiyorum. Hayat bana ilginç şeyler sundu. İnsan kendini hayata verdi mi, hayat fantastikleşiyor. İnsanları çok seviyorum. İnsanların hayatlarını doğru verebilmek çok güzel. Dışarıdan çok özenilen şeyler var. Fakat arkasında bu özenilen şeylerin ne olduğunu hissettirebilmek önemli. Özal zamanında paketten marka yaptık, her şey ambalajlanınca çok daha kaliteli olduğunu düşünüyoruz demişti hâlbuki şu an organiğe gidiyor her şey.
- Neden adada yaşıyorsunuz?
Çok gezdim ama Türkiye gibisi yok. Adayı da çok seviyorum. Bir güzel tarafı ise; hepimizin hayranlık duyduğu efsane futbolcumuz Lefter’i her an görebilmek…
-Fenerbahçe’nin sosyal sorumluluk projelerinde yer almak ister misiniz?
Her zaman çok istiyorum. Her türlü katkıya hazırım. Çorbada tuz olmak önemli bir şey.
-Dergimiz hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Fenerbahçe Spor Kulübü bir dünya markası. Bu asla değişmeyecek. Bunun yansımasını dergide de görebiliyoruz.