Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Ogün Altıparmak/Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Mayıs 2007 - 16/12/2009
  •  

     

     

     

     O gün Fenerbahçe için doğdu

    Bir sezonda alınabilecek tüm kupalar: 5 kupa ve Balkan Kupası… 1959 - 1970 yılları arasında elde edilememiş gol krallığını 1970 - 1971 sezonunda 16 golle alarak takımımızı yine öne çıkaran ve daha nice başarıların altına imzasını atan isim… İyi bir eğitim, destek veren bir eş, eğitimli evlatlar tüm başarıları peşpeşe yakalamış. Çubuklu formasıyla rakiplerden kurtuluşu, gol atmadaki ustalığı, Milli takımdaki başarıları, kaptanlığı ile o zaman seyredenlerde hayranlık uyandıran Ogün Altıparmak. Hırslı, mücadeleci, kendinden emin bir insanın başarı öyküsünü dinledik. 100. yılımızda şampiyonluğu yakalayıp bu kupayı müzemizde görmeyi haklı olarak çok istiyor. Bu hepimizin temennisi…

     

    - Fenerbahçeliliğiniz nasıl başladı Ogün Bey?


    1945 senesinde 7 yaşındayken Fenerbahçeli oldum. İzmir’de yetiştim, aslımız İstanbulludur. Anne tarafım Kadıköylü, baba tarafım Fatihlidir. Dayım da Kadıköy-Kuşdili’nden Cafer Çağatay’ın arkadaşı. Şimdi rahmetli oldular. Onlardan gelme bir Fenerbahçe sevgisi var. 1945 - 1946 senesinde Ankara’da ilkokula başladığım sıralarda Fenerbahçe bir Avusturya  takımıyla maç yaptı. Hiç unutmam Cevat, Murat, Ahmet, Selahattin, Samim, Küçük Halil, Fikret, Erol, Suphi, Lefter, Halit’ten kurulu Fenerbahçe takımı, bu takımı 2-1 yendi ve olay oldu. O zaman harpten çıkmışız. Büyük bir coşku vardı. Gönlümde hep Fenerbahçe sevgisi vardı. Fenerbahçe ile yatar, Fenerbahçe ile kalkardık. Bizim soyağacımızda başka takımı tutan kimse yoktur.

     

    - Tuttuğunuz takım Fenerbahçe ama spora Karşıyakaspor Kulübü’nde başladınız.


    1953 senesinde Ankara’dan İzmir’e geçtik. Annemle babam ayrılınca ben dedemlerin yanında büyüdüm. Dedem o günkü şartlarla İstanbul’da geçinemiyordu. İzmir daha ucuz bir şehirdi. İzmir’de Karşıyaka semtine taşındık. Ben de dedemlerin yanında kaldım ve ilk Karşıyaka’da spor terbiyesini aldım. Karşıyaka 17 branşta spor yapan bir spor kulübüdür. İlk spora yüzmeyle başladım. Yüzmede Türkiye 3.’sü oldum, İzmir şampiyonluğum var. Atletizm de 400- 800 metrede İzmir şampiyonluğum var. Handball’de Karşıyaka ile Türkiye şampiyonluğumuz var.

     

    - Hayatınızda Ergun Öztuna’nın rolü büyük…

     

    1956 senesinde mahalle arasında oynadığımız futbolla başlamıştık. Futbola başlamamın en  büyük nedeni Puşkaş Ergun oldu. Yani Ergun Öztuna. 1955 senesinde Puşkaş Ergun, Genç Milli takıma seçilerek İtalya’ya gitti.

    Döndükten sonra konuşuyoruz, bize İtalya’yı anlatıyor. Ben de arkadaşlarımın arkasındaydım, onlara dedim ki; “Seneye Genç Milli takımda olacağım”. Hepsi güldüler, “Sen de her şey oluyorsun” dediler ama çalıştım ve oldum. 1956’da Macaristan’a gittim. 1956 senesinin Haziran aylarında da Melborne Olimpiyatları için olimpiyat Milli takımına seçildim. Puşkaş Ergun ve ben. Orada Can Bartu ile tanıştım. Ankara’da kampta üçümüz çok iyi arkadaş olduk,  hatta Can o zaman basketbol oynuyordu, üçümüz aynı odada kaldık. Can Bartu o zaman Fenerbahçe takımında oynamıyordu, Fenerbahçe Rusya’ya gidecekti. Bir gün ona şaka yaptık “Ben Muhittin Burgulu… Sen acele Rusya’ya gel” diye. İşin ilginci şaka gerçek oldu. Can, Melborne Olimpiyatlarına takım tahsisatlarından dolayı gidemedi. Ve Can gerçekten de  Rusya’ya gitti, yıldız oldu. Puşkaş Ergun Fenerbahçe’ye geldi, ben de Karşıyaka’da devam ettim. Sonra 1957 senesinde Ümit Milli takıma seçildim sonra da 1959 yılında A Milli takıma seçildim. Karşıyaka’dayken 11 defa  Milli takımda oynadım. O zaman İzmir’den gelip 7 kez kaptanlık yaptım. Toplam 34 kez Milli takımda oynadım. İzmir’den geliyorum, çok önemli bir Rus maçı var, Can da İtalya’ya transfer oldu. O sırada Türk Milli takımı Norveç’i 1-0 yenmiş, Rusya ile 1962’de Şili’ de yapılacak Dünya şampiyonasına gideceğiz. O maç için de beş tane aday var. Lefter ağabeyi Milli takıma aldılar, Hilmi ağabey, Aydın, Tarık, ben varım. Benim oynama şansım hemen hemen hiç yok. Bu arada 15 günlük bir ara var. 15 günlük arada da dört tane hazırlık maçı yapacağız. Can bana dedi ki “İzmirli! Bu maçta sen oynayacaksın, merak etme” dedi. “Yok, beni oynatmazlar” dedim. O hazırlık maçında Can’ın bana verdiği toplarla 14 tane gol attım. Ama hep Can bana veriyor, ver kaç yapıyorum, önüme veriyor ve golleri peşpeşe atıyorum. Can’ın sayesinde o Rusya maçında oynadım. Ondan sonrada yerim perçinleşti, en büyük hatıram bu. Ve Can’ın sayesinde kendimi ispat ettim. 1962 senesinde beyin sarsıntısı geçirdim, 6 ay sahalardan uzak kaldım. 1963’de tekrar form tuttum, tekrar Milli takıma seçildim ve iyi bir performans gösterdim.

     

    - Fenerbahçe’ye transferiniz nasıl gerçekleşti?


    O sırada Fenerbahçe yenilikler yapacak ve takımı gençleştirecekti. Benim de transfere sürecinin bitimine 20 gün kala, son maçta ayağım kırıldı. İsmet Ulu zamanında gümrükçü Müslüm Bağcılar İzmir’e gelmişti. Beni de transfer listesine almışlar. Rahmetli Rüştü Dağlaroğlu ve Dr. Reşat Dermanver, Doktor Ahmet Erol eve geldiler. Ben evde ayağı kırık yatıyorum. Doktor Reşat “Seni almaya geldik” dediler. O sırada ağlamaya başladım. “Bu ayakla mı alacaksınız beni?” dedim. “Ne oldu?” dediler. “Ayağım kırıldı.” dedim. Ama o ara benim durumumu kimse sormuyor, Karşıyaka da sormuyor. Ayağımın kırığı nerede bakmıyor bile kimse. Teknoloji de gelişmemiş. Doktor Reşat hemen röntgenlerimi istedi. Baktı kaval kemiğim kırılmış.  “Sus ve kimseye söyleme, 3 ay sonra oynarsın sen” dedi. Bana kefil oldu.
    Rüştü Dağlaroğlu da kefil oldu. Benim transfer paramı da rahmetli Kadir Has vermiş.
    O istemiş beni, seyretmiş, beğenmiş. “İllaki Ogün’ü alın.” demiş.
    O günlerde Fenerbahçe Kadir Has’tan borç para istemiş o da 500.000 TL vermiş. Önce Birol’u, Şenol’u, Aydın’ı ve Ali İhsan’ı aldılar.  Sonra Kadir Has kızmış. “Neden Ogün’ü almadınız.” demiş. Onlar da “Ayağı kırık” demişler. “Ayağı kırıksa oynamazsa ben paramı almayacağım, oynarsa verirsiniz.” demiş. Doktor Reşat ağabey ve Rüştü ağabey benim hakkımda iyi varsayımında bulunduklarından transferimiz böylece 1963’de resmen gerçekleşti.

     

    - Ve en sonunda çocukluk aşkınız Fenerbahçe’desiniz...


    Evet yıl 1963, hazırlık maçları başladı. Fenerbahçe seyircisi o kadar kulübüne sahip ki o hazırlık maçlarında 500.000 TL transfer parasını çıkarttı. Takım oynamaya başladı, ben de doktor Reşat ağabeyin dediği gibi 3 ay sonra oynamaya başladım ve ilk maçım Altınorduspor’a karşıydı. Bu maçta bir gol attım. Sonra Avrupa maçı Linfield entegre maçında 2 gol attım. Böylelikle Fenerbahçe devrem başladı. İlk geldiğim sene Fenerbahçe’de  17 gol attım. En fazla Aydın atmıştı, 2. ben olmuştum. Sonra 1963-1964 biz lig şampiyonu olduk. Galatasaray da Türkiye kupasının şampiyonu oldu. Şampiyon olduktan sonra federasyon bir karar aldı. Atatürk Kupası oynanacak, Temmuz ayında 1964’de bu maç öncesi gazeteler bizden “Plaj takımı” diye söz etti. Evimiz Caddebostan’daydı, denize girerdik. O gün de denizden çıktıktan sonra Galatasaray maçına geldik. İlk golü yedik. Hatta bazı idareciler tenkit etti: “Neden bu maçı kabul ettiler” diye. Sonra  2. yarıya çıktığımızda içerde yemin ettik ve hep beraber “Rezil olmayacağız, her şeyimizi bu maça vereceğiz” dedik. O maçı 3-1 kazandık, ilk ve son golü ben atmıştım. Birini de Şeref  Has ağabey attı. 3-1 kazanıp Atatürk Kupası’nı aldık. 1964-1965’de o sene bize Oscar Hold adında İngiliz bir hoca geldi. Gerçekten iyi bir hocaydı. Onunla birlikte şampiyon olduk. O senede yine en fazla gol atanlar arasında yer aldım. 8 sezon oynadım, 5 sezonda en fazla gol atan bendim. Benden sonra Lefter ağabeyle, Cemil Turan geliyor. Onlar benden daha iyi oyuncu olmalarına rağmen 1963 - 1971 arası en çok gol atan ben oldum.

     

    - Toplam kaç maçta oynadınız, kaç gol attınız?


    290 maç oynadım, 130 gol attım.

     

    - Ordumuzun Dünya Şampiyonu olduğu takımda yer aldınız nasıl gerçekleşti?


    1965-1966 / 1966-1967 sezonları maalesef takımımız şampiyon olamadı. Neden mi olamadı? Çünkü Nedim, Selim ben ordu takımına seçildik. Seçilince yedek subay öğretmenlik yaptım, askerliğini er olarak yapan futbolcular oynayamıyordu, tabii onlar oynayamadı. Fenerbahçe  kadrosu eksik oldu ve o 2 sene şampiyon olamadık. Fakat 1967’de ordu takımıyla Dünya şampiyonu olduk. Yedek subaylığımı Gebze’nin Tavşanlı köyünde yaptım. Fenerbahçe’de futboluma aynı anda gidip geliyordum.


    - Bir de Amerika takımına gittiniz?


    1968 yılı Amerika’dan Washington Whips istedi beni. Bunu kulübüme ilettim. Nisan  Ağustos ayları arası olduğu için oradaki lig, kulübüm bana şartlı izin verdi ve gittim. Ama başta Eşref Aydın olmak üzere yöneticiler benden söz aldılar. Şampiyon kulüp maçları için çağırdılar. İlk maça yetişemedim. İlk maça yetişemememin nedeni de söylemek istiyorum. Çünkü herkes bazı doğruları da bilsin istiyorum: Ben Amerika’dan Manchester’a uçarken Washington havaalanında pasaportumu verdim. Bana “Nereye” dediler. “Londra” dedim. “Senin burada pasaportunda çalışma vizen var, sen çalışmışsın, vergi mükellefiyeti için onay vereceksin” dediler. Ben vergi dairesine gittim, onlar da bana belge verdiler. Bu yüzden geç kaldım ve gidemedim. Maç da 0-0 bitti. Ben de takip ediyorum. 3 gün yol devam etti. Ve döndüğümde şahane maç çıkarttık. Hatta eşim rüyasında görüp “Kazanacaksınız” demişti. 
    Çarşamba akşamı Manchester’le maça çıktık. Stat dolu. Aynı eşimin rüyası gibi. Önce Ercan bir hata yaptı, gol yedik. O sırada teknik direktörümüz Monmar birinci yarı iyi oynamadı diye Can Bartu’yu oyundan almak istedi  Biz “Hayır almayacaksınız” dedik. Can “Çıkmıyorum” dedi. Ben teknik direktöre ısrar ettim. İsyan ettik ama hakikatten çıktık, şahane bir futbol oynadık, 2-1 yendik. Can da süper oynadı, paslarıyla bize güzel goller attırdı. Sonra bir daha Amerika’ya Whips’e dönmek istemedim. Amerika’da 2,5 ay kalmıştım ama burada 2,5 sene de kazandığım parayı kazanmıştım.

     

    - Aynı yıl 5 kupayı birden kazanan bir Fenerbahçe takımındaydınız…


    Evet, Fenerbahçe’nin en parlak sezonuydu. 1967-68  senesinde Lig Şampiyonluğu, Türkiye Kupası, TSYD, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Kupası maçlarını kazanarak 5 kupayı da aldık. Bir de Balkan Kupası. Balkan Kupası’nda 2 golüm vardı. 3-1 yenerek Balkan şampiyonu olduk. Berkant’ın Samanyolu şarkısı vardı, o şarkıyla çıkardık. O bizi çok motive eden bir şarkıydı. O şarkıyla tüm kupaları aldık. Şimdi bile maça gittiğimde o şarkı çaldığında hala gözlerim yaşarır.

     

    - Fenerbahçe 1959’dan 1970-1971 sezonuna kadar gol krallığına sahip değildi ve siz 16 golle 70-71 döneminde gol kralı oldunuz. Sonraki sezonda neden teknik direktörünüz sizi kadro dışı bıraktı?


    Doğru… Sonraki sene şampiyonluğu kaptırdık. Bir süre sonra teknik direktör beni yaşlandım diye kadro harici yaptı, ben de ona kızdım, gizli olarak geceleri çalıştım. Hidayi Akbulut ve eşimin de destekleriyle çalışır, E-5 karayolunda koşar, antrenman yapardım. O sırada bir maç 4-0 yenik bitince “Gel” dediler. Ankara’ya karşı oynadık, bir gol attım, 3-0 kazandık, tekrar kadroya girdim. Şampiyon olduktan sonra tekrar oynamamı istediler. Ağlayarak 33 yaşında bıraktım. Halbuki şimdikiler 37-38 yaşlarına kadar oynuyorlar. Avrupa’da da bu böyle. Bakıyoruz; 37 yaşında hala oynuyor, bizde maalesef sorun. Ama bakın Tugay Kerimoğlu İngiltere’de Blackburn Rovers takımında hala oynuyor, burada olsaydı bırakmıştı. Sporcu yetiştirmek kolay değil. O sporcuya da kolay kolay bıraktırmayacaksınız. Spor yaptığı sürece başarılıysa kalmalı. Sonra o şekilde jübile yaptım, sadece kulüp bana izin verdi. Romanya Milli takımından 16 tane futbolcu getirdim buraya. Lucescu da onlardan bir tanesiydi. Hepsine hediyeler verdim, Temmuz 1971’de jübile yaptım. Herkes bana güldü. “Bu sıcakta jübile olur mu?” diye. Ben de dedim ki “Fenerbahçe seyircisi severse gelir” Doldu her yer, 400.000 hasılat yaptım, 100.000 lirasını masraf yaptım ve geri kalan parayla hayata atıldım.

     

    - Ne yaptınız?


    Giresun’a teknik direktör oldum. İstanbul’a ailemin yanına gelip gitmeler çok zor oldu, bıraktım. İhracat işlerine başladım ama ne Fenerbahçe’den ne de camiadan koptum.

     

    - Camiayı nasıl tanımlarsınız?


    Fevkalade bir camia… Genelde ölümlerin yaş ortalamasına baktığım zaman erkeklerde Türkiye 70 ise; Fenerbahçeli erkeklerde bu yaş 80 oluyor. Çünkü hepsi sporculuktan gelme kötü alışkanlıklardan uzak. Tabii Kadıköy’de yaşamak da bir  ayrıcalıktır. Fenerbahçe camiasıyla 44 senedir bütünleştik. 2013’de, 50 sene olacak. İş hayatımda, özel hayatımda Fenerbahçeli olmanın mükafatlarını çok gördüm. Benim oturduğum sokağa ve apartmana adımın verilmesi beni çok onurlandırmıştır. Fenerbahçe’nin tüm sosyal faaliyetlerinin içinde oldum. Hala da oluyorum. Bunun dışında Kadıköy’de Ana Vatan partisinin şubesini kurdum. Siyaset, gazetecilik ve televizyon hayatım oldu. Şu an hala Sky TV’de spor programı yapıyorum.

     

    - Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimi hakkındaki düşünceleriniz neler?


    Başkan Aziz Yıldırım Bey’in artıları çoktur. Neler yaptı, neler yaptırdı? Bizim Fenerbahçeliler olarak  kendisine daima şükran duymamız lazım. Tesisler çok güzel, yapılan işler kalıcı. Kurumsallaşma yönünde tüm adımlar atılmış durumda. 1907 gibi bir tribün dünyada yok. Böyle bir format yok. Şimdiki yönetimde Ali Koç’u çok beğeniyor ve takdir ediyorum. Dört dörtlük bir insan. Bunun yanı sıra tüm yöneticilerimiz çok iyi çalışıyorlar. Hepsinin başarılarının devamını dilerim. Sporda barış ve kardeşlik çok önemlidir. Şu an futbolda bir  kaos var. Bu  kaosta Fenerbahçe’nin haklılıkları daha çoktur. Haksızlıkları daha azdır.

     

    - En beğendiğiniz oyun tarzı nedir?


     Futbol tarzı budur: 4-3-2-1. Oyuncu isimlerini vermiyeyim. 

     

    - Peki, sizin için örnek futbolcular kimlerdi?


    Bizim dönemde “Ver Lefter’e yazsın deftere” dediğimiz Lefter ağabey çok değerliydi. Metin Oktay çok değerliydi. Benim tarzımda canavar Burhan, Puşkas Ergun, Can Bartu, Ankaragücü oyuncularından gol kralı Ertan Adatepe vardı. Batıya baktığımızda beğendiğim    kişi George Best’tir, hatta beraber oynamıştık. Çok renkli bir insandı. Futbol tarihinin en yetenekli oyuncularından biri olarak kabul edilirdi. 1963 ve 1974 arası Manchester United’ta oynadığı zamanlarda kariyerinin en parlak günleriydi. 1968’de Avrupa’da “Yılın Futbolcusu” olmuştu. Büyük bir oyuncuydu, öldüğünde bir milyon kişi cenazesinde bulundu. 

    - Kendinize benzettiğiniz futbolcu…


    Ümit Karan… Kezman da benim tarzım. Her ne kadar sağ açık oynuyorsam da devamlı gol bölgelerine giden insandım. Bizim zamanımızda bu sistem yoktu. 4-3-3 vardı. 3 tane forvet istediği yere giderdi.

     

    - Uğur getirdiğine inandığınız şeyler var mıydı?


    Uğur yapmadan maça kimse çıkmazdı. Mesela maça çıkmadan evvel duamı yapardım.
    Sahaya ilk adımı ben atardım. Hem Milli maçlarda olsun, hem Fenerbahçe maçlarında olsun arkadaşlarım bunu bilirdi. Hatta bir Fenerbahçe - Galatasaray maçında benim uğrumu bilen Galatasaraylı Ayhan Talat Ergün vardı. Gene bir maçta soyunma odası kapısında beni tuttular kendi oyuncularını çıkardılar. Kaybettik maçı, onlar bile bu uğura inanmışlar. Düşünebiliyor musunuz? Bir de nazarlığım vardı. Derbi maçları çok heyecan verirdi, o zamanlar Anadolu’yu, Avrupa’ya bağlayan köprü yoktu. Üsküdar’a gider, oradan vapurla geçerdik. Bir de kamptan maça giderken yolda cenaze görürsek maçı kazanırdık, düğün görürsek kaybederdik. Hatta Şükrü Birant önden bakar, “Gelin geliyor, kapatın gözlerinizi” derdi.
    Biz de kapatırdık. Çeşit çeşit inançlar işte ama yapardık, inanırdık… (Gülüyor)

     

    - Şimdilerde seyrederken nasılsınız, uğurunuz var mı?


    Soğukkanlı bir taraftarım. Maç başlamadan Ali Yıldırım’la karşılaşıp öpüşüyoruz. Bazen o veya ben unutuyorum… Hatırlayınca gidip öpüyorum.ve kazanıyoruz.

     

    - Fenerbahçe ile ilgili aktivitelere devam ediyor musunuz?


    Maçlara geliyorum, deplasmana da gidiyorum. Ayrıca kombine biletim de var eğer Fenerbahçeliyseniz bir katkıda bulanacaksınız. 30 tane de piyango bileti aldım. Taraftar kartım da var.
    Elimizden geldiğince arkadaşlara da yardımcı oluyoruz. Fenerbahçe camiasında bu çok önemli bir olay: Yardımlaşma derneğimiz var. Stadın aydınlanmasında oradaydım, o çok farklı bir duygu bir daha göremeyeceğiz, çok farklı ve muhteşem organizasyonlar oluyor. Şampiyon olmamız lazım, futbolcuların bunun bilincinde olması lazım. Tarihe bir kere geçtiğiniz zaman kimse silmiyor sizi. Bakın geliyorsunuz benimle röportaj yapıyorsunuz. Demek orada bir şeyler yapmışız. Dereağzı’ndaki anıt-heykeli biz, Eski Sporcular Derneği olarak yaptık. Yazıyı da ben yazdım. Sporcu olmak kolay değil, herkes olamaz. Sporcu olmak öyle önemli bir iş ki; iki tane unsur kazandırıyor: Çocuklarınız sporcu olursa hiç korkmayın. Birincisi disiplinden dolayı ahlak, ikincisi sıhhat kazandırıyor.

     

    - İki evladınız var. Onlar sporcu mu?


    İki oğlum var. Bir oğlum sizlerin de bildiği gibi Okan Altıparmak. Robert Kolej ve sonra Amerika Northwon Üniversitesi’ni bitirdi..Amerika’da masterını yaptı. “Takım böyle tutulur” filmini çekti. Şimdi ikinci filmini çekiyor. Diğer oğlum Batur Altıparmak. Saint Michel Lisesi mezunu. Üniversitesini bitirdi. İki lisan biliyor. Fenerbahçe genç takımda futbol oynadı. Genç takımda 2 kez gol kralı oldu, 17 defa genç Milli oldu. Bazen kadroya girdi, bazen giremedi. Futbolcu oğlunu kadroya sokmak çok zordur. Milli forma giymiş tek  baba - oğul biz varız. Milli takım Türk futbolunda ayrı bir şereftir benim için. Batur şimdi Rüştü’nün ve Serkan’ın menajerliğini yapıyor. Ankara’da ofisleri var. Gelinim de Bilkent Üniversitesi’nde İngilizce öğretmeni. Bir kız torunum var. Eşim de sporcuydu. Masa tenisi ve voleybol oynardı. Yazlığımızda tüm kızları yener. Futbol yıllarımda da ben kötü oynadığımda benimle konuşmazdı.

     

    - Türkiye’ de ilk futbol okulunu siz açtınız, öyle değil mi?


    Evet, Anadolu Spor Akademisi’nden 5 yıllığına yer kiraladım, benimle alay ettiler “Parayla futbolcu olunur mu?” diye. Ama şimdi her yer spor okullarıyla doluyor. Herkes çocuğunu futbolcu yapmak istiyor. Ama iyi bir futbolcu olmak için sadece futbola başlamak yeterli değil. Ebeveynler, çocuklarını aynı zamanda jimnastik, yüzme, atletizme de yönlendirmeli. Jimnastik denge sağlar, atletizm dayanıklılığı, yüzme göğüs kafesini genişletir ve insan sağlığına çok büyük etkiler yapar, insanların çok uzun yaşamasını sağlar. Allah kısmet ederse bir projemiz var: Bodrum’da bir arkadaşımla beraber 10 tane çim futbol sahasının yapılmasına yönelik bir projemiz hayata geçiriliyor. Tabii bununla kalmayacak. Atletizm, basketbol,  futbol, tenis, yüzme okulları da olacak. Türkiye’de isteyen tüm kulüpler faydalanabilecek. Hatta Avrupa takımlarına da açık olacak. Tatile gelen iç ve dış turistlerin kendilerine ve çocuklarına da hizmet verecek. Burada genel koordinatör görevini üstleniyorum. Gördüğünüz gibi spordan kopmak olmuyor.


     - Duyumlarımıza göre bir kitap hazırlığı içindesiniz…

    Kitap yazıyorum, adı “ABB” olacak. Açılımı şimdilik sürpriz kalsın.

     

    - 10 Kasım 1938’de doğdunuz ve Ogün Altıparmak ismini aldınız…


    Babam Türk Ticaret Bankası kurucularından, doğumum sonrasında bankaya geliyor o neşeli bir şekilde “Oğlum oldu” diye giderken herkes ağlıyor. “Ne oldu?” diyor babam “Atatürk öldü” diyorlar. O da başlıyor ağlamaya… Orda Ali amca, babama “Sami Bey, sen bu çocuğa ‘OGÜN’ adını ver” diyor. Selçuk ise göbek adım oluyor. Çok çocuğa ismimi verdim.  Ogünler, Atatürk milliyetçisidir. Soyadıma gelince rahmetli dedem 6 parmaklıydı.

     

    - Taraftarlarımıza mesajınızı alabilir miyiz?


    Fanatizmden uzak kalsınlar, hanımlarıyla çocuklarıyla maça gitsinler, orada şarkılar söylesinler. Samanyolu’nu söylesinler. Spor barış, kardeşlik ve eğlence yaratır.

     

    - Fenerbahçeli sporcularımıza bir mesajınız var mı?


    Futbolculardan da şunu rica ediyorum: Ne olur 100. yılda her şeyi bir kenara bırakıp bütün konsantrasyonlarını oyunlarına versinler. Versinler ki; 100. yılda şampiyon olursak samba ekibi gelecekmiş, Fenerbahçe karnavalı tam olsun! Fenerbahçe’nin nimetini iyi bilsinler. Bizim şansımız sporu Fenerbahçe’de bırakmak. Ayrılınca yine Fenerbahçe kucak açıyor. Fenerbahçe’den ayrılmak isteyen futbolculara şunu söylemek istiyorum: Paraya bakmasınlar, Fenerbahçe’nin onlara hayat boyu getireceklerini düşünsünler, ona göre hayat yaşasınlar. 100. yıl şampiyonluğunu kazanırlarsa tarihe geçecekler. O tarih var ya hiçbir zaman yok olmaz.

     

    - Fenerbahçe Dergimizle ilgili düşünceleriniz, önerileriniz…


    Gayet güzel yalnız bir şey tavsiye edeceğim; bazı yerlerde hep övüyoruz. Hataları da tenkit edelim. Fenerbahçe’nin hataları varsa biz de çocuklarımıza bu hataları söyleyeceğiz. Bunun yanı sıra renkleri, baskısı ve içeriği çok güzel olan bir dergi.


      

     




    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi1
    Bugün Toplam18
    Toplam Ziyaret216582
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu