Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Röportajlarım
  • Erdal Kocaçimen/Fenerbahçe Aylık Resmi Dergisi Mayıs 2009 - 16/12/2009
  •  

     

      FENER’İN SEMASINDA BİR DE “BÜYÜK ERDAL” VARDI…

     

      Yıl 1946, Fenerbahçe ikinci kalecisini arıyor… Kolay mı koskoca Fenerbahçe’de Cihat Arman’ın arkasına kaleci koymak, o kramponu bulmak? Kim Fenerbahçe formasına layık, kim verecek hakkını o formanın? Ara ki bulasın… Buluyorlar Büyük Erdal’ı… Hey gidi büyük Erdal hey!     
      

     

    Fenerbahçe’de oynamanın bir ayrıcalık olduğunu, bugün hayatta olan eski sporcularımızla sohbet ettikçe çok daha iyi anlıyoruz. Onlar sadece formayı taşıdıkları sürece Fenerbahçeli kalmamış, sonrasında da kulübümüze yıllarca hizmet ederek bir vefa örneği sergilemişlerdir.

    Bu ayki konuğumuz Sayın Erdal Kocaçimen 60 yılını Fenerbahçe’ye vermiş… Bugün 84 yaşında… Onu haftada 3–4 kez halen Faruk Ilgaz Tesisleri’nde diğer Fenerbahçeli arkadaşlarıyla birlikte görebilirsiniz… Onlar her zaman deneyimleriyle Fenerbahçe Kulübü’ne ve Türk sporuna hizmet ediyorlar. Bizlere düşense Fenerbahçe’nin şerefli, muhteşem geçmişine saygı duyarak, önümüzde daha da parlak dönemler inşa edebilmek. Teşekkürler Sayın Erdal Kocaçimen bizlere bu yolları açtığınız için…

     

     - “Fenerbahçeli olunmaz, Fenerbahçeli doğulur” deriz her zaman. Siz nasıl Fenerbahçeli oldunuz Erdal Bey?

      

    1926’da Fındıklı, İstanbul’da doğdum. İlkokul tahsili Nişantaşı 15. İlkokulu’nda yaptım. Tabii ki Fenerbahçeliydim. Çocuklarla mahalle arasında, mektepte hep futbol oynardık. Ayazpaşa’nın dili olsa da söylese. Ortaokul yıllarım da hep futbol oynamakla geçti. O zamanlar Taksim Lisesi’nin ortaokul kısmına devam ediyordum. 1941 İstanbul harp seneleri her yer bomboştu. Merkezi hükümet o zaman Ankara’daydı. Maden Tetkik Arama Enstitüsü baş müfettişi olan babam rahmetli Vedat Kocaçimen’in tayini Ankara’ya çıktı. Hep birlikte Ankara’ya gittik.

     

    - Sonra Ankara’daki yaşamınız başladı…

      

    Ankara’da Gazi Lisesi’ne kaydoldum. Lacivert-Mavi formayla Gazi Lisesi’nin futbol takımında santrhaf (libero) mevkisinde oynamaya başladım. Bir süre sonra takımın merkez mücahim (santrafor) mevkiine geçtim. 1941 yılında Gençlerbirliği takımında oynamaya başladım. 1942 yılından itibaren de kaleci oldum.

     

    - Kaleci olmanız garip bir tesadüfle başladı, anlatır mısınız?

      

    Bendeki kalecilik cevherini, Orhan Şeref Apak fark etmişti. Bir antrenmanda kaleci gecikince beni kaleye geçirmiş ve performansımı izleyerek, kendisinin talimatıyla bu mevkide kalıcı olmuştum. 1946 yılına kadar Gençlerbirliği takımında oynadım. Gençlerbirliği o zamanlar büyük takımlardan biriydi. 1946 Türk Milli Ligi Şampiyonu oldu. II. Dünya Savaşı’nın sonunda askeri takımların da önemi azalmaya başlamıştı. Savaştan sonra dönemin ilk şampiyon takımı Gençlerbirliği oldu. 7’şer takımlı iki grup halinde oynanmaya başlanan 1945/46 sezonunda Gençlerbirliği, beyaz grupta Muhafızgücü’nü averajla geçerek 1. olmasının ardından, iki grupta ilk iki sırada yer alan takımların oynadığı turnuvayı da kazanarak şampiyonluğa ulaşmıştı.

    - İstanbul’a dönüş ve Fenerbahçe’ye transferinizi anlatır mısınız?

      

    1946 yılında üniversite okumak için tekrar İstanbul’a döndüm. O zamanlar öyle büyük paralar, transferler yoktu. O sene Galatasaray şampiyon olunca kulüplerden Galatasaray ve Beşiktaş peşimdeydi. Ben hep Fenerbahçe’yi istemiştim. Kısmetimde Fenerbahçe varmış. 60 sene oldu hâlâ içindeyim. Ben geldiğimde yedek kaleci olarak gelmiştim. Kalede Cihat Arman vardı. Efsane kalecimiz. “Sarı kanarya” lâkabı onunla başlamıştı. Gelmiş, geçmiş en büyük kaleciydi. Ondan çok şey öğrendim. Efsane kalecimiz Cihat Arman. Onun arkasında durmak kolay değildi.

    O zamanlar, şimdilerde olduğu gibi bir lüks yaşantımız yoktu. Öğle, akşam yemeklerini Kadıköy Altıyol’da lokantada yer, akşamları da kulüpte yatar, kalkardık. Ben kaleciyken teknik direktörümüz Molnar’dı, üç sene antrenörlük yapmıştı. Hiç unutmam biz tribünlerin üzerinde yatıp kalktığımız bu dönemde Ruhi Sarıalp Londra’daki olimpiyatlarda Dünya üçüncüsü oldu.

     

    - En çok birlikte olduğunuz arkadaşınız kimlerdi?

     

    Arkadaşlarımız arasında ayırım yoktu. Maçlardan sonra hatta Galatasaraylı, Beşiktaşlı arkadaşlarla beraber Taksim, Beyoğlu’na gider hep birlikte yemek yer, eğlenirdik. Fakat benim zamanım en çok Ahmet Erol ile birlikte geçerdi. Ahmet’le daha sonraki yıllarda yöneticilik kadrosunda da yer aldık. Arkadaşlığımız çok uzun senelere dayanır. Süleyman Seba ile de hâlâ çok iyi arkadaşız.

     

    - 1937 yılında başlayıp en son 1950’de yapılan Milli Küme şampiyonluk maçlarında en son kupayı da sizin de içinde bulunduğu takımımız müzeye götürecekti…

      

    11 yılda 11 kez düzenlenen bu şampiyonluk maçlarında Fenerbahçe 6, Beşiktaş 3, Güneş ve Galatasaray takımları da birer kez şampiyon olmuşlardı. Kadromuzdaysa; 

    Cihat Arman, Süleyman Köprülü, Murat Alyüz, Ahmet Erol, Selahattin Torkal, Kamil Ekin, Müjdat Yetkiner, Hilmi Ardağ, Samim Var, Mehmet Ali Has, Turhan Akra, Niko Knezeviç, Erol Keskin, Rafet Atamer, Nusret Mengü, Cemal Uzkes, Cemal Şikak, Cemal Uludağ, Fikret Kırcan, Halit Deringör, Lefter Küçükandonyadis ve ben vardım. Bayağı çekişmeli ve olaylı geçen bu maçta alınan galibiyetten sonra aynı sene Başbakanlık Kupası da Fenerbahçe’nindi.

     

    - Cihat Arman askere gidecek ve siz tamamıyla kaleye geçecektiniz fakat futbolu maalesef bırakmak zorunda kaldınız…

      

    Yılbaşında kulüpler bir ay tatil olurdu bu arada özel maçlar yapılırdı. 1950 yılında yılbaşına bir hafta kala üçlü kulüp karması Altay- Beşiktaş-Fenerbahçe, Avusturya takımı Vienna ile oynadık. Bu karşılaşmada burnuma bir tekme yedim. Burnum parçalandı. Yerime Turgay kardeşim kaleye geçti. Benim beyin kanaması nedeniyle Amerikan hastanesinde başucumda beklediler. Olmadık bir şeydi. 1946–1950 yılları arasında oynadım. Futbol hayatım, tekme olayıyla ve Londra’da estetik ameliyat sonrasında bitti. Londra’ya gidişim çok acıklıydı. Şimdiye kadar yaptığım seyahatler hep takım seyahatleri olduğu için daima kalabalık tarafından ve neşeyle uğurlanmaya alışık olduğumdan İstanbul’dan ayrılışım benim için gerçekten üzüntülü oldu. Estetik ameliyat için Londra’ya geldiğimde ameliyat başarıyla sonuçlandı. Ankara Vapuru ile İstanbul’a döndüm. Rıhtımda ailem, efradım ve gazeteciler tarafından Cihat Arman ile Halit Kıvanç tarafından karşılandım. Yüzüm eski haline kavuşmuştu. Londra’da İngiliz sporculardan ve tıp adamlarından çok iyi muamele gördüm. Sarı lacivert formaları tekrar giymek en büyük özlemimdi.

     

    - Gençlik yıllarınızdan itibaren diğer spor branşlarında da başarılarınız vardı… Hatta “Lodosu bıçak gibi kesen” diyorlardı…

      

    “Komple sporcu” da derlerdi. Voleybol, basketbol, hentbol oynadım. Atletizm de kısa ve orta mesafe koşuda Ankara ikinciliklerim oldu. 12 yaşımda yüzme şampiyonu oldum. 1941 yılında 58 kişiden 8. oldum. 15 yaşımda boğazı geçtim Bebek’te, resmi müsabakaydı. Halit Kıvanç, Cem Atabeyoğlu hep “Büyük Erdal” derlerdi. Her sporu yapardım. Sırık bile atladım.

     

     - Milli takımda da oynadınız…

     

    1948 yılında savaş nedeniyle milli maç yoktu. Milli takım formasını ancak bir defa giydim.  Suriye’ye karşı o da 7–0 bitmişti. Ankara’da oynandı.

    - Biraz da Fenerbahçe’deki yöneticilik dönemizden söz edebilir misiniz?

      

    1950’den sonra 3 defa yöneticilik yaptım. Hepsinde de şampiyon olduk. 1965 yılında Faruk Ilgaz’la çalıştım. Uzun süre başkanlık yaptı. İsmet Uluğ ile de çalıştım. Kulüpte yetişmiş, ciddi, askerde de boksörlük yapmış biriydi. O zamanlar idareciler Karaköy’de Merkez Yağcılar Hali’nde Yağcı Ali’nin yerinde toplantı yapar, takım kurardı. Kadıköy Grubu’nu kurduk. Muhittin Bulgurlu, Semih Bayülgen, Turgut Hayrullah vardı. Hacı Bekir de yöneticilik yapmıştı. Ziya Şengül ve Şükrü Birand’ın, Yaşar’ın, Nedim Doğan’ın, Cemil Turan’ın transferlerinde rolüm olmuştu. Şükrü Birand ve Ziya Şengül’ü PTT’den takımımıza transfer ettik. Tabii bu pek kolay olmadı. O zamanlar transferlerde futbolcular onların onayıyla kaçırılır ve bir yerde saklanırdı. Şükrü ile Ziya’yı Pendik’te bir otele saklamıştık. Bunu yönetimden bile sadece birkaç kişi biliyordu. Saklama nedeni transfer gerçekleşene kadar gazetelerin duymamasını sağlamak istememizdi. İki gün sonra bir baktık ki Hürriyet Gazetesi’nde manşet haberde; Şükrü ile Ziya’nın kaçırılıp Pendik’te bir otelde saklandığı yazılmıştı. Toplantıya geldiğimizde herkes ters ters birbirine bakıyor, “İhanet bu!” diye birbirini suçluyordu…

    Bir dönemde basketbol takımı sorumlusu oldum. Fransa’nın Lyon takımıyla oynadık. Burada yendik. Orada yenildik ama o sene şampiyon olduk. 1965–1968 üç dönem şampiyon olduk. O sene Faruk Ilgaz başkandı. 5 kupa aldık.

     

    - Kamplarınız nasıl geçerdi?

      

    Oynadığımız dönemde kamplar iyiydi ama arada bir kaçanlar olurdu tabii. Hocamızın haberi olmazdı, idare ederdik. Yöneticilik dönemindeyse; akşamları evleri gezer, futbolcuların evde olup, olmadığını kontrol ederdik. Eşref Aydın’la da aynı dönemde yöneticilik yaptık.

     

    - Sizin döneminizde Erdal ismi bayağı yaygınlaşmıştı…

      

    Ankara Gazi Lisesi’ndeyken Atatürk Lisesi ile maç oynuyoruz. Her iki takımda da Erdal ismi vardı. Bir takımda İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü diğeriyse Erdal Kocaçimen ondan sonra her doğan çocuğa Erdal ismi takılırdı… Tabii Fenerbahçeli olduğumuzdan dolayı… Sonradan çoğaldı bu isim…

     

    - Bugüne geldiğimizde nasıl bir Fenerbahçe görüyorsunuz?

      

    O yıllarda Fenerbahçe’de gece bekçisi yoktu, tesisin hortumundan su içiyorlardı. Şimdi çok büyük bir çağ atladı. O zamanlar çivi bile çakan olmadı. Şimdi yüzlerce insan çalışıyor. Yalnız şimdilerde seyircilerden bazıları, grup liderleri çok yanlışlar yapıyorlar. Bunlar düzelmeli, Fenerbahçe formasını taşımak da kolay değil, taraftarı olmak da…

     

    - Başkanlık seçimi için görüşünüz ne yönde?

      

    Herkes Fenerbahçe’yi yönetmek, başkan olmak ister. Aziz Başkan çağ atlattı. Daha da yapması gereken çok projeler olduğunu düşünüyorum. Devam etmeli…

     

    - Fenerbahçe Dergimizle ilgili düşünceleriniz, önerileriniz nelerdir?

      

    Son yıllarda yapılan her projeye takdirle bakıyorum. Dergi de onlardan biri. Özellikle eski sporculara, yöneticilere yer vermeniz beni çok mutlu ediyor. Taraftarlar bizim yaşadıklarımızı okuduklarında, Fenerbahçe’nin nerelerden buralara geldiğimizi çok daha iyi anlayacaklar.

     

    - Fenerbahçe Televizyonumuzun Genel Müdürü İhsan Topaloğlu da yeğeniniz…

    Fenerbahçe TV’yi nasıl buluyorsunuz?

      

    İhsan, beş yeğenimden biri. Ben hiç evlenmedim. Yeğenlerim de çocuklarım gibi. Onun da Fenerbahçe Televizyonu’nda görev yapmasından gurur duyuyorum. Bir gün kulübümüze ait bir televizyonumuzun da olacağını o yıllarda asla düşünemezdik. Bu hizmetleri de Başkanımız Aziz Yıldırım’a borçluyuz, beğenerek izliyorum.

     

    - Fenerbahçe Dergisi okuyucularımız için bir mesajınızı alabilir miyiz?

     

    Taraftar, Fenerbahçe’nin her şeyidir. Taraftar için de Fenerbahçe her şeydir. Başka hiçbir kulüpte bu kadar iyi gününde de, kötü gününde de destekleme olmaz. Hepsini çok seviyorum.


       

    Halit Deringör Anlatıyor

       

    Erdal Bey’e “En çapkın futbolculardan biriydiniz…” dediğimde, yakınımızda oturan efsane sporcumuz Sayın Halit Deringör de birkaç cümle söylemek gereği duruyor…

    “Erdal takımın en yakışıklılarındandı. Tabii çok da çapkındı. O şansız sakatlığı gerçekleşmeseydi, Cihat Arman’dan sonra kaleyi aldığında ne kadar yetenekli bir kaleci olacağını daha fazla seyredecektiniz… Vücut kabiliyeti çok üstündü. Ayaklarıyla, zekâsını birleştirebilen bir futbolcuydu. Ancak şansızdı önünde Cihat diye bir kaleci vardı, efsane hatta dünya modeli bir kaleciydi Cihat, onun arkası olmak kolay değil. Çamurlu bir saha Avusturya takımıyla bir maçımız vardı. Props’la karşı karşıya kaldı, onu kurtarmak için Hilmi diye bir futbolcu vardı araya girdi, fizik tarafı güçlü ama futbolu zayıf olan bir oyuncuydu. Sanırım burnuna yanlışlıkla o vurdu.



     

    Eşref Aydın anlatıyor…

       

    “İsmet Uluğ’un başkanlık dönemiydi, benim de amatör şube direktörü olduğum yıl. O sene basketbolda hem lig hem de Türkiye Kupası’nı kazandık ve atletizmde Türkiye şampiyonu olduk. Amatör sporun başarılı olmasının yanı sıra futbolda da başarılı olduk ve Avrupa Şampiyon Kulüplere girme hakkı elde ettik. O dönemlerde Fenerbahçe’ye fazla üyelik isteği olmazdı. Toplantılarda arada bir 5 veya 6 üyelik talebi gelirdi. Üyelik aidatı da alınmaz, üyelerin de büyük bir çoğunluğu sporculardan oluşurdu. Başkanımız İsmet Uluğ, yine bir yönetim kurulu toplantısı sonunda sırayla üyelik müracaatlarına bakıyor, “Bu olur, bu olmaz!” diyerek ayırt ediyordu. “Olmaz!” dediği üyelerden birisi fabrikatördü. Reddettiği kişiyi tanımıyordu. O gün bitti. Bir sonraki toplantıdan evvel bazı arkadaşlarım, benim yanıma gelerek “İsmet Ağabey, geçen toplantıda bir üyeyi reddetmişti. Hâlbuki bu kişiden Romanya’ya gidecek basketbol takımımız için yardım alacağız. Sen devreye gir, İsmet Ağabey seni reddetmez, bu arkadaşı da üye yapalım.” dediler. Sonradan öğrendim ki benimle temasa geçen arkadaşlar İstanbul Sanayi Odası’nda çalışan Fenerbahçeli üye arkadaşlardan Müjdat Yetkiner, Eyüp Karadayı ve Erdal Kocaçimen’in de desteğini almış. Ben de sevdiğim bu arkadaşlarımın isteğini kıramadım ve “Peki” dedim. Ertesi toplantıda, sıra yine üye müracaatlarına geldiğinde, müracaatları tek tek kontrol eden başkanımız İsmet Uluğ ters bir ifadeyle “Burada bir tanesi gözüme takıldı.” dedi. Bu kişinin daha evvel getirildiğini ve kendisinin iade ettiğini söyledi. İsmet Uluğ tekrar “Ben Fenerbahçe’ye paralı, zengin kişi istemiyorum.” dedi. İsmet Uluğ milli mücadeleci. Fenerbahçe’yi idare edecek kişilerin sporcu unvanlarının da bulunmasını isterdi. Fakat işin açıkçası sporcularda da para bulunmazdı. Ben devreye girdim. Aslında o kişiyi tanımıyor, bilmiyordum da. Ama arkadaşlarım rica ettiler diye, “Bu kişi futbola karışmayacak, basketbola yardım edecek, destek verecek.” dedim. Ve üyelik girişinin kabulüne İsmet Uluğ’u razı ettim. O üye fabrikatör Emin Cankurtaran’dı. Ve ileride 1974–1976 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığını yapacaktı…”

     




    Site Haritası
    Ziyaret Bilgileri
    Aktif Ziyaretçi1
    Bugün Toplam6
    Toplam Ziyaret217609
    Resimler
    Yazılarım
    8 Mart Kadınlar günü Organizasyonu